Hasankeyf çamura gömülerek korunur mu?

Kaynak: Aksiyon, 3 Eylül 2012
Devlet, Ilısu Barajı’na Koruma Bölge Kurulu’ndan izin çıkarmak için son çareyi buldu: Hasankeyf’i çamura gömmek. Çevreciler ise iptali için bu durumu Danıştay’a taşıdı.
Anadolu’daki en eski İslam başkenti olan Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’nın yapılmasıyla ilgili çalışmalar devam ederken, barajın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla dava açıldı. Dava süreci şöyle gelişti: Diyarbakır Kültür Varlıkları Bölge Koruma Kurulu bugüne kadar barajın inşaatıyla ilgili olumlu bir karar vermedi. Bu durumda Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘Baraj Yapılacak Alanlardan Etkilenen Taşınmaz Kültür Varlıkları İlke Kararları’nı değiştirdi. Çünkü mahalli kurullar, bu ‘ilke kararları’nı esas alarak tutumlarını belirliyor. 36 sayılı yeni İlke Kararları, taşınmaz kültür varlıklarının baraj suları altında gömülerek korunmasına imkân sağlıyor. İşte çevrecilerden itiraz bu noktada geldi. Hasankeyf’in yok olmaması için mücadele veren Doğa Derneği, su altında korumanın Anayasa’nın kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını hükme bağlayan 63. maddesine aykırı olduğunu iddia etti. Danıştay’dan Ilısu Barajı’nın yolunu açacak İlke Kararları’nın iptalini talep etti. Doğa Derneği’nin davada diğer bir dayanağı da Anayasa’nın 90. maddesi. Bu maddeye göre; temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalar ile millî kanunların ters düşmesi hâlinde milletlerarası antlaşmaların geçerli olacağı hükme bağlanıyor. Çevrecilere göre Dünya Kültür Mirası Listesi kriterlerinin tamamına yakınını karşılayan ender yerlerden biri olan Hasankeyf’in sulara gömülmesi çok sayıda milletlerarası anlaşmanın ihlal edilmesi anlamına geliyor.

Yüzlerce medrese, cami, han, köprü gibi tarihî mirasın bulunduğu Hasankeyf Ortaçağ’ın önde gelen İslam medeniyetlerinden Artukluların da uzun seneler başkentliğini yaptı.  Devrinde Ortadoğu’ya ışık saçan Hasankeyf’te İslam âlimi El- Cezeri bugünkü robot teknolojisinin temelini oluşturan sibernetik aletleri icat etti. Hasankeyf 1950’lerden beri yapımı planlanan Ilısu Barajı sebebiyle her yönden büyük ihmale uğradı. 2000’den sonra barajın inşaatına talip olan iki ayrı milletlerarası konsorsiyum karşılaştıkları tepkiler sebebiyle işten çekildi. Son olarak Garanti, Halk ve Akbank’ın kredi desteği ile inşaatı devlet üstlendi. İki şirkete ihale etti. Çevreci bir misyonla kamuoyu oluşturmaya çalışan Garanti ve Akbank’ın Ilısu Barajı’na verdikleri desteğin bu misyona ters düştüğü ifade ediliyor. Geçen hafta da Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bölgeye giderek baraj inşaatı için Dicle Nehri’nin yönünü değiştirecek 3 derivasyon tünelinin açılışını yaptı. Bu arada Doğa Derneği’nin organize ettiği protestocular da eylemdeydi. Derneği son olarak açtığı Anayasa’ya aykırılık iddialı davada temsil eden avukat ise çevre davalarında tanınan bir isim: Ömer Aykul. Senelerce TEMA’nın çevre konusunda açtığı davaları yürüten Ekoloji Hukukçusu Aykul, Danıştay’daki yeni davada, “Baraj Alanlarından Etkilenen Taşınmaz Kültür Varlıklarına İlişkin (36 sayılı) İlke Kararının Anayasa’nın 63 ve 90’ıncı maddelerine açıkça aykırı olduğunu öne sürdü.

Bu davanın tam olarak ne manaya geldiğini anlamak için daha önce defalarca mahkeme kararlarıyla iptal edilen İlke Kararlarının 2012 Nisan’ında kabul edilen son versiyonuna göz atalım. Karar; öncelikle baraj yapılacak alanlarda taşınmaz kültür varlıkları veya arkeolojik sit alanı bulunması hâlinde alternatif baraj sahaları aranmasını hükme bağlıyor. Aslında Ilısu Barajı bu hükmü ihlal ediyor. Çünkü Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre kurulacak 4 barajla Hasankeyf’i kurtarırken Ilısu ile aynı miktarda elektrik üretmek mümkün. Aksiyon’da 11 Ekim 2010’da Hasankeyf’i kurtaracak 5’li baraj sistemi’ başlıklı haberde alternatif projenin detaylarına yer verilmişti. İptali istenen İlke Kararları’nda kültür varlıklarını su altında bırakacak olan barajların alternatifinin olmadığının belgelenmesi hükme bağlanıyor. Ilısu için bu hüküm görmezden gelindi.

Bu hatırlatmadan sonra dönelim İlke Kararında yer alan diğer hususlara.

Eğer idare, barajın başka yerlerde yapımının zorunlu nedenlerle mümkün olmadığına dair belgeleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’na iletirse ilgili uzmanlardan oluşan bir Bilim Kurulu teşkil edilecek. Komisyon nitelikli bir ilmî rapor hazırlayarak son kararı vermek üzere ilgili bölge koruma kuruluna sunacak. Bilim Komisyonu, gerekli taşınmaz kültür varlıklarının yerinde korunmasına, başka bir yere taşınmasına veya belgelenerek su altında bırakılmasına ilişkin tekliflerini koruma bölge kuruluna sunabilecek. İşte itiraz tam da bu noktada. Avukat Ömer Aykul, taşınmaz kültür varlıklarının su altında bırakılmasının Bölge Kurulu Kararlarına esas teşkil edecek 36 sayılı İlke Kararına girmesinin Anayasa’nın 63. maddesine açıkça aykırı olduğu görüşünü savunuyor. Anayasa’nın, ‘Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması’ başlığı altındaki 63. maddesi, “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.” şeklinde. Aykul, “su altında taşınmaz bir kültür varlığını korumanın kabul edilemeyeceğini,  mümkün de olmadığını”  ifade ediyor.

Gelelim, Hasankeyf’i kurtarabilecek davadaki diğer Anayasa’ya aykırılık iddiasına. Son olarak 2005’te değiştirilen Anayasa’nın 90. maddesi şöyle: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”

Av. Ömer Aykul, Anayasa’nın 12 ila 74 dâhil olmak üzere arasındaki maddelerinin temel hak ve özgürlüklere ilişkin olduğunu hatırlatıyor. Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını hükme bağlayan 63. maddenin de bu kapsamda olduğunu vurgulayan Av. Aykul, Ilısu Barajı’nın milletlerarası çok sayıda anlaşmaya aykırı olduğunu iddia ediyor.

Peki, 36 sayılı İlke Kararı Danıştay tarafından yürütmesi durdurulur veya iptal edilirse Ilısu Barajı’nın inşaatına devam edilebilir mi? Deneyimli hukukçu Aykul, böyle bir karar çıkması hâlinde çalışmaların devam etmemesi gerektiği görüşünde. Çünkü çok sayıda taşınmaz kültür varlığı ile nadir coğrafi oluşumlar sular altında kalacak. İdarenin, bunları su altında bırakarak koruyacağını iddia etmesi de mahkeme kararına aykırılık teşkil edecek.