‘Denizler zorlu bir sınavla karşı karşıya’

Kaynak: TimeTürk, 08 Ocak 2018
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), kuruluşunun 20. yılında denizlerle ilgili yayınladığı raporda, Türkiye denizlerinin de bütün dünya deniz ve okyanusları gibi kirlenme, iklim değişikliği, yabancı türler, aşırı ve yasa dışı balıkçılık konularında zorlu bir sınavla karşı karşıya olduğuna dikkati çekti.
TÜDAV’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, denizler ve okyanusların, soluduğumuz oksijenin yarısını ürettiğini, küresel iklimin düzenlenmesinde büyük rol oynadığını, aynı zamanda, deniz ulaşımı, deniz turizmi, sağlık, balıkçılık gibi alanlarda ekonomik bir kaynak olduğunu hatırlatan rapor, bütün bu işlevleri “mavi ekonomi” olarak tanımlıyor ve mavi büyümenin önemine vurgu yapıyor.

Marmara Denizi’nin Türkiye’nin adeta yatak odası, su canlıları için bir kuluçka olduğu, çevresindeki denizler için ise bir biyolojik koridor görevi yaptığı belirtilen raporda, “Marmara Denizi, hem Akdeniz için hem de Karadeniz için bir anlamda genetik materyal havuzudur. Marmara Denizi için acil eylem planı gerekmektedir.” denildi.

Karadeniz’in de ayrıntılı bir şekilde ele alındığı raporda, şu tespitler yer aldı:

“Karadeniz denizciler ve balıkçılar için iş, aş kapısıdır ve kirlenip canlı türlerinin yok olması ekonomimizi ve bu denizi ve yakın denizlerin ekolojisini çabucak ve olumsuz etkileyeceğinden işte tam da bu nedenle korunması gerekir. Karadeniz, Akdenizleşmekte. Son zamanlarda iklim değişikliğine bağlı olarak daha fazla Akdeniz kökenli türlerin Karadeniz’e girdiği tespit edilmiştir. Halen gözlenmekte olan bu olgu Karadeniz’in Akdeniz’leşmesi olarak değerlendirilmekte olup bu süreç gelecekte ekosistemi olumsuz etkileyebilecek bir gelişmedir.”

– En büyük tehlike: Kirlenme

TÜDAV, raporda Türkiye denizlerinin de bütün dünya deniz ve okyanusları gibi kirlenme, iklim değişikliği, yabancı türler, aşırı ve yasa dışı balıkçılık konularında zorlu bir sınavla karşı karşıya olduğuna dikkati çekiyor.

Denizlerin sadece gıda kaynağı değil aynı zamanda suyu, çevresinin güneşi, rüzgarı, dip çamuru ve kıyı kumuyla büyük bir sıhhat kaynağı olduğu ifade edilen raporda, “Ancak bunun için milyonlarca yılda meydana gelen bu eşsiz tabiatın korunması ve temiz kalması gerekmektedir. Aşırı ve bilinçsiz avcılığın yanı sıra çevresel felaketler nedeniyle balık stokları devamlı azalmaktadır. Hatta birçok tür yok olma tehlikesi altındadır. Dünya okyanus ve denizlerinde avlanan balık miktarı istikrarlı bir şekilde düşüyor. 2007’den 2015’e yaşanan düşüş ise yüzde 32’dir. Ülkemizde yaşanan balık avcılığının aşırı olarak yapılması ve balık kaynaklarının yönetilmesi sırasında ortaya çıkan zafiyetler sonucu, deniz balıkçılığı büyümesini kaybetmiş ve sektör ciddi bir krizle karşı karşıya kalmıştır.” değerlendirmesinde bulunuldu.

Ege ve Akdeniz’de deniz koruma alanları bulunmasına karşılık Karadeniz ve Marmara denizlerinde hiçbir koruma alanının bulunmadığı vurgulanan raporda, “Ülkemizin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne göre Türkiye’nin 2020 yılına kadar aralarında Akdeniz’in de bulunduğu tüm deniz alanlarının yüzde 10’unun deniz koruma alanı olarak ilan etmesi gerekiyor. Bu oran halen yaklaşık yüzde 5 olarak hesaplanmaktadır.” ifadelerine yer verildi.

“Yabancı türlerin girişi sorunlara yol açıyor”

Rapor, son yıllarda, iklim değişikliği ve besin ağındaki değişimlerle birlikte Akdeniz başta olmak üzere Türkiye denizlerinin, birçok yabancı türün girdiği yaşam alanı haline geldiği konusuna da değiniyor.

Yabancı türlerin yayılımı, başta Süveyş Kanalı yoluyla girenler olmak üzere, gemi balast suları, insan eliyle taşınma ve yapışma gibi sebeplerle her geçen gün arttığı ifade edilen raporda, yeni ortama giren birçok zehirli balık, denizanası gibi türler turizm, balıkçılık gibi faaliyetleri olumsuz etkilediği belirtildi.

Raporda, sadece Marmara Denizi’ne gelen 90 kadar yabancı türün bulunduğu kaydedildi.

İklim değişikliği ve Türkiye denizleri

TÜDAV raporunda, Uluslararası İklim Değişimi Paneli’nin (IPCC) açıkladığı verilere de yer veriyor.

Buna göre, geçen yüzyılda deniz seviyesinin küresel ölçekte 10-20 santimetre yükseldiği, bunun ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklandığı aktarıldı.

Bu yüzyılda ise deniz seviyesinin 40-60 santimetre daha yükselmesinin beklendiği belirtilen raporda, şu bilgilere yer verildi:

“Ayrıca deniz suyu sıcaklığındaki artış Pasifik ve Hint Okyanusu’ndaki mercanların beyazlaşmasıyla toplu ölümlere yol açmakta. Örneğin Karayipler’de deniz suyu sıcaklığının 2 derece artması, yani su sıcaklığının 28-29 dereceden 30-31 dereceye yükselmesi, mercanların kitlesel ölümüne neden olmuş. Oysa mercanların ortadan kalkması sadece denizlerdeki biyoçeşitliliğin yıkımına yol açmıyor, ayrıca küresel ısınmadan birinci derece sorumlu olan karbondioksitin denizler tarafından emilimi de azalıyor. Bu tür süreçler uzmanlar tarafından sistemin küresel çöküşünün işareti olarak yorumlanıyor. En özlü ifadesiyle iklim değişimi sonucu deniz suyu sıcaklığının artışı hipoksiyaya (oksijen yetmezliği) ve denizlerdeki asitleşme, denizel biyoçeşitlilik kaybına neden oluyor.”

“Denizlerimize yüzde yüz arıtma şart”

Türkiye denizlerinin de diğer dünya deniz ve okyanusları gibi kronik kirlenme etkisi altında olduğu belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:

“Bu kirlenme de evsel atıklar veya kara kökenli kirlenme önemli bir rol oynar. Arıtma sorunu aynı zamanda halk sağlığı içinde tehdittir. Denizlerimize yüzde yüz arıtma şarttır. Ayrıca, gri ve siyah suların denize boşaltılması MARPOL 73/ 78 konusunda denetim eksiklikleri de denizlerimizin kirlenmesine neden olmaktadır. Özetle Türkiye kıyı ve denizleri yoğun evsel kirlenme baskısı altındadır ve modern biyolojik arıtma için yeni bir yaklaşım gerekmektedir. Kirlenme nedeniyle denizlerimizde başta da Marmara Denizi’nde azoik-ölü noktalar oluşmaya başlamıştır.”

Denizlerde her yıl yüzde 20 oranında artan plastiklerin azaltılması için öncelikle plastik atıkların yerinde ayrılmaları için çaba harcamak gerektiği ifade edilen raporda, ikinci olarak, denizlere atılan plastiklerin miktarını azaltmanın şart olduğu, bunun için MARPOL 73-78 Protokol’ünün daha sıkı uygulanması gerektiği vurgulandı.