Dünya’da su krizi kapıda

Dünyanın önümüzdeki dönem büyük bir su krizine gebe olduğuna dikkat çeken Rosa Luxemburg Vakfı üyesi ve çevre aktivisti Wasilis Von Rouch, “Dünyada 1,2 milyon insan temiz içme suyuna ulaşamıyor. Temizlik olanaklarından mahrum olduğu için her yıl 5 milyondan fazla insan ölüyor. Geçtiğimiz son yüzyıl içerisinde su alanlarının yarısı yok oldu. Bu dünya nüfusunun üçte ikisinin susuz kalması demektir” dedi.

Avrupa Sosyal Forumu’nda, “Temel bir insan hakkı olan suyun durumu ve su politikaları” tartışıldı. İTÜ Maçka Yerleşkesi’nde ilk olarak “Özel şirketler su hizmetlerinden nasıl uzak tutulur, mücadeleler ve deneyimler” semineri düzenlendi. Seminere davetli olan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir işlerinin yoğunluğu nedeniyle seminere katılamadı. Seminerde Türkiye Suyuma Dokunma Kampanyası’ndan Serhat Resul ve Arjantinli aktivist Guillermo Amorebieta sunum yaptı. Serhat Resul, Türkiye’de su hizmetlerinin henüz özelleştirilmediğini ancak su kaynaklarının özelleştirildiğini belirterek, bugün nehir havzalarının özel şirketlere devredilmesinden ve ülkede 2000′e yakın Hidroelektrik Santralinin (HES) kurulması için anlaşmalar yapıldığını hatırlattı. Su hizmetlerinin özelleştirilmesinin bir adımı olarak ön ödemeli su sayaçlarının kullanımının Ankara’da ve 50′yi aşkın irili ufaklı yerel yönetimlerce uygulanmaya başlandığını belirten Resul, 2009 yılında bu konuda mahkeme kararı olduğunu ve uygulamanın iptal edildiğini belirtti. Resul, mahkemenin ön ödemeli su sayaçları uygulaması kararını iptal gerekçesinde, uygulamanın kamu hizmeti anlayışına ters olduğunun belirtildiği ve bu uygulamanın belediye tarafından zorunlu tutulmasının gösterildiğini dile getirdi.

‘Ücretsiz su kullanımı yargılandı’

Suyun temel insan hakkı olduğunu ifade eden ve İzmir’in Dikili ilçesinde ve Diyarbakır’da su hizmetlerinde alternatif modeller oluşturulmaya başlandığını aktaran Resul, Dikili Belediyesi’nin, suyun bir sosyal hak olduğu fikrinden hareketle 10 tona kadar kullanımda ücretsiz su kullanımının hayata geçirildiğini, ancak Belediye Başkanı’nın mahkemeye verildiğini söyledi. Resul, dava açılmasının gerekçesinin ise kamuyu zarara uğratmak olduğunu hatırlattı. Diyarbakır’da ise, böyle bir uygulamanın hayata geçirilemediğini, ancak fiilen bazı alternatif modellerin uygulanmaya çalışıldığı belirtilen Resul, bunlardan birinin fiilen uygulanan, borç nedeniyle kimsenin suyunun kesilmemesi olduğunu ifade etti. Resul, başka alternatifler için yakın zamanda Diyarbakır’da yerel yönetimlerle birlikte su politikalarıyla ilgili büyük bir sempozyum düzenlemeyi düşündüklerini söyledi.

‘Venezuella ve Bolivya’da suyun yönetimi kamuya ait’

Arjantin’de 40′yılı aşkındır daha nitelikli ve temiz su hizmeti için mücadele yürüten Guillermoo Amorebieta da, seminerde Latin Amerika’da suyun özelleştirilmesi ve mücadeleleri hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Arjantin’deki sivil toplum örgütleriyle birlikte bir platform kurduklarını anlatan Amorebieta, internet üzerinden de Latin Amerika ve Amerika dışında pek çok ülkelerle de suyun temel insan hakkı olması politikasıyla hareket eden geniş bir ağ oluşturduklarını belirtti. Bounes Aires’te ABSA adlı bir su şirketinde 99 yılında özelleştirme nedeniyle çok sayıda işten çıkarmalar olduğunu, sendikalar buna büyük bir direnç gösterince özelleştirilmeden 2 yıl sonra bir sözleşme imzalandığını anlatan Amorebieta, daha nitelikli ve temiz su için bazı kararlarla birlikte işten atılan işçilerin de işe geri alınması konusunda adımlar atıldığını dile getirdi. Guillermoo Amorebieta, Venezuela ve Bolivya’da suyun yönetiminin tamamen kamuya ait olduğunu da sözlerine ekledi.

‘Su kaynaklarını nasıl keseriz hesabı yapılıyor’

İkinci su semineri ise İTÜ Maçka Fakültesi İşletme Bölümü’nde ‘Su hakkı-su hizmetlerinin özelleştirilmesinde son durum’ başlığı ile yapıldı. Seminere Alman Sol Parti Milletvekili Anette Grothe, Rosa Luxenburg Vakfı’ndan Wasilis Von Rouch ve Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Ümit Şahin katıldı. “Suyun bir hak olduğunu” belirterek konuşmasına başlayan Grothe, özelleştirme politikaları ile uluslararası insan hakları ve hukukun devre dışı bırakıldığını söyledi. Suyun özelleştirilmesinin tolere edilmesinden büyük endişe duyduğunu belirten Grothe, “Bütün bir ülkelerin su kaynaklarının nasıl keserizin hesabı yapılıyor. Filistin’de yaşanan bu. Halkın büyük çoğunluğu kirli suya ulaşabiliyor. İsrail hükümeti bu konuda ciddi uyarı aldı, fakat sonuç yok” dedi. Rouch ise, dünyanın büyük bir su krizi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekti. “Dünyada 1,2 milyon bin insanın temiz içme suyuna ulaşamadığını belirten Rouch, “Temizlik olanaklarından mahrum olduğu için her yıl 5 milyondan fazla insan ölüyor. Geçtiğimiz son yüzyıl içerisinde su alanlarının yarısı yok oldu. Bu dünya nüfusunun üçte ikisinin susuz kalması demektir” diye kaydetti.

‘Türkiye’de suya şirketler tarafından el konulmasının en yaygın örneği HES’ler’

Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Ümit Şahin ise, küresel ısınma ve çevre felaketlerine değindi. Şahin, şu değerlendirmelerde bulundu: “İklim değişikliğini durdurmak için atılacak her adım asklında su sorununun çözümüne yönelik atılmış bir adım olacaktır. Su kaynakları ayrıca enerji üretimi amacı ile de doğal yataklarından kopartılarak doğal akışın tersine döndürülmesiyle sadece elektrik üretimi için kullanılıyor. Bu Türkiye’de suya şirketler tarafından el konulmasının en yaygın örneği HES projeleridir. Oysa suyun bütün mal ve hizmetlerden ayıran bir farkı vardır. Su topraktan ve bu tür ‘ürünlerden’ farklı olarak ‘ham doğa’dır. Ve bu anlamda sadece hava ile karşılaştırılabilir. Su herkesin erişmesi gereken bir mal olarak hak değil, doğanın insana ve tüm canlılara ayrımsız olarak sunduğu bir armağan olarak haktır. Gerçekte insanların ve diğer canlıların tek yaptığı şeyin suyu arayıp bulmak olması gerekir. İnsanlar suyu kendilerine birileri tarafından sağlanması gereken bir mal ya da hizmet anlamında hak olarak kabul etmeye başladıklarında, tıpkı bugün olduğu gibi, doğadan kopuşları bir aşama daha kaydeder. İklim değişikliğinin Avrupa çapında en ciddi etkilerinin görüldüğü yerlerin başında İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye gibi Akdeniz kuşağı ülkeleri gelmektedir.”

Kaynak: http://www.haberdeyorum.com/2010/07/dunyada-su-krizi-kapida/