Sason’a dört baraj mı?

Kaynak: Çağdaş Batman, 1 Nisan 2012
Bu güne kadar katıldığım sayısız sempozyum, panel ve konferanslarda dinlediğim bilim insanlarının büyük çoğunluğu, enerji amaçlı olarak yapılan veya yapılmak istenen barajların doğaya, çevreye ve geleciğimize zarar verdiği görüşünü savunmuşlardır. Ilısu gibi büyük barajların iklim değişikliğine neden olduğu yolundaki düşünceleri de dinlemişimdir.
Bölgemizdeki barajların sayısı arttıkça, iklimi de değişmiştir. Ilıman iklim nedeniyle özellikle kar yağışında ciddi azalma yaşanmıştır. Kar yağışındaki azalmanın tabii sonucu açıktır; yer altı kaynak sularının çekilmesi, kuruması…
Sadece Batman gerçeğinde kuruyan sayısız asırlık köy çeşmeleri ve dereler gerçeğini gösterebilirim…
Sason, Gercüş ve Kozluk kırsalında sayısız dere yirmi yıl öncesine kadar yaz aylarında bile şırıl şırıl akan derelerin bugün kuruduklarını biliyorum. Sayısız yaşlı insanımız daha çarpıcı tespitlerde bulunuyorlar.
Ayrıca barajların eko sisteme verdiği zarar ve tahribatlar da biliniyor. Bu konuda uzun uzadıya gerekçeler sıralamak istemiyorum. Bir bilim insanı barajların zararlarını tek cümle ile şöyle ifade etmişti: “Barajlar ziraî, hidrolojik, ekolojik, oşinografik. sismik, çevresel ve sosyo-ekonomik açıdan çeşitli zararlara sebep olabilmektedirler.”
Hal böyle iken ülkemizde habire barajlar yapılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu’da olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de sayısız HES (Hidro Elektrik Santralleri) inşa edilmektedir.
Sadece Karadeniz bölgesinde 1500 dolayında HES yapılıyor. Bu HES’lerin inşaatları ve taşınacak santral malzemeleri için bile yolların yapılması gerekiyor. Açılan her yol, kesilecek binlerce ağaç demektir…
Aylar önce ‘Anadoluyu Vermeyeceğiz’ kampanyası kapsamında ülkemizin her cephesinden Ankara’ya 40 gün yaya yürüyen duyarlı insanlar, barajlara da dikkat çekmişti. Ben de onların arasındaydım. Ankara Gölbaşı’da, jandarma alanında polis barikatlarıyla hukuksuz şekilde durdurulmuştuk…
Bu yazımda baraj konusuna değinmemin nedeni ülkedeki barajlar değildir. Ya da Ilısu ile ilgili bir değerlendirme için kalem oynatıyor değilim.

BARAJLAR RANT AMAÇLI…
Sason ilçemizde 4 barajın yapılacağı konusunda gazetemde yayımlanan haber nedeniyle barajlarla ilgili bu değerlendirmeyi yapıyorum.
Sason gibi dağlık bir alanda niçin barajlar yapılmak isteniyor? Öncelikle kafama takılan soru bu…
Eğer çok geniş bir alanda su tutulabilseydi, birileri ‘elektrik üretimi’ savunmasını yapabilirdi. Ancak Sason kırsalında bazı derelerin önünü kapatmakla üretilecek enerjinin ülke ekonomisine katkı sağlayacağına inanmıyorum…
Öte yandan Sason ilçemizin kırsalı, birinci derece deprem kuşağında bulunuyor. Bir bilim insanı, “Barajlar muazzam bir su kütlesi depoladıklarından yer kabuğu üzerinde çok büyük bir gerilme oluştururlar. Bu gerilme mevcut tektonik gerilmelere eklenip, deprem için belli bir eşik gerilme değerinin aşılmasına ve bölgenin sismik olarak aktif hâle gelmesine yol açabilmektedir. Bu yüzden baraj yerinin seçiminde jeofizik incelemelerin önemi büyüktür” görüşünü savunmuş ve misal olarak Keban Barajı’nın yerinin de uygun olmadığını söylemişti.
Birinci deprem kuşağındaki bir alanda şu halde nasıl baraj inşaatına onay veriliyor?
Gazetemizdeki haberindeki şu cümleye bakalım: “Orman ve Su İşleri Bakanlığı, bölgede en fazla baraj yapımına karar verdiği Sason ilçesinde projeleri tamamlanan Aydınlık barajının 46 MW, Sason barajının 93 MW, Metin barajının 50 MW ve Ayşe Hatun barajının 32 MW’lık proje olarak tasarlayan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, barajlarının projelerini onayladı.” Sason’daki barajların arkasında madem Orman ve Su İşleri Bakanlığı bulunuyor, yetkililerinin bir an önce deprem boyutu ile ilgili açıklama yapması gerekiyor. Ayrıca Çevresel Etki Değerlendirme Raporları ne durumda, bilmek isterim.
Sason’da büyük su kütlesini tutacak alan olmadığından, doğrusu bu konuda çok endişeli değilim.
Sayın Prof. Dr. İlyaz Yılmazer’in, sık sık dikkat çektiği bir projenin Sason’da hayata geçirilmesinden söz ediliyor. Sayın Yılmazer, ‘Hidrolik biliminin kurucusu Gelile’nin öğrencisi Toriçelli’nin ‘Basınçlı boru ve kanal sistemleri’ sistemini daha önce Hasankeyf için gündeme getirmişti.
Sason’da bu sistemin hayata geçirilmesi de sorunlara neden olacaktır. Çünkü Mereto Dağı’na ve Sason’un yukarısına giden tek araç yolu mevcut haliyle yapılacak barajların malzemelerinin taşınması için yeterli değildir. Yeni yolların yapılması gerekiyor. Yol masrafları bile belki baraj getirilerini karşılamaya yetmeyecektir…
Bence amaç başka. Doğu ve Batı Karadeniz’de, Güneydoğu Anadolu’da, Munzur’da sürekli olarak niçin barajların yapıldığını çok iyi biliyorum…
Sularımız ticarileştiriliyor ve kar amaçları hedefleniyor. Ülkenin selameti için değil, birilerine rant kazandırmak için genel olarak küçük HES’ler yapılıyor…
2010 yılında Diyarbakır’da gerçekleştirilen Uluslararası Su Sempozyumu’nun sonuç bildirgesindeki şu cümleleri hatırlatmak istiyorum: “Bizler suyun çoğulcu anlamlarını doğru kavrıyor ve tüm evrene ruh verdiğini biliyoruz. Bu nedenle suya meta veya mal olarak bakılmasını bu ruhun kaybedilmesiyle eşdeğer görmekte ve suyun metalaştırılmasını reddetmekteyiz. Hâkim olan su yönetimi politikaları; baraj ve HES’lerin yapılması, su kaynaklarının özel şirketlere kiralanması, nehir sularının kanallarla başka bölgelere taşınması, yönlerinin değiştirilmesi, tekelleşen çokuluslu su şirketlerinin kâr etmesine dayalı tüm uygulamalar suyumuzu yok ederek, ticarileştirerek, aslında içinde bulunduğumuz doğayla birlikte bizleri de yok etmektedir.”
Gerçekler bu kadar açıktır. Sason’da dört baraj yapmakla ne ilçe, ne il ve ne de ülke ekonomisine ciddi katkı sağlanamaz. Ama AKP hükümetine yakın birileri zengin edilebilir…
Sason kırsalını iyi bildiğimden, orada yapılacak baraj nedeniyle çok sayıda köyümüz sular altında kalmayacaktır. Çünkü su tutulabilmesi için öyle geniş alan bulunmuyor.
Sonuç olarak katıldığım ve destek verdiğim Uluslararası Su Sempozyomu’nun Sonuç Bildirgesindeki bazı ifadeleri yetkililere hatırlatmak istiyorum: “Yaşamın vazgeçilmezi olan su, herkese ve kamuya aittir. Su ve su döngüsü gezegenimizdeki canlı yaşamı için vücudumuzdaki kan gibi önemlidir. Bu yüzden suyu kaybedersek ölürüz. Bizler suyun hayatımız açısından önemini Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaşayanlar olarak iyi bilmekteyiz. Binyıllar önce suyun olduğu noktalara yerleşim yerleri kuruldu ve suya dayalı kültürler geliştirildi. Bizler suyun çoğulcu anlamlarını doğru kavrıyor ve tüm evrene ruh verdiğini biliyoruz. Bu nedenle suya meta veya mal olarak bakılmasını bu ruhun kaybedilmesiyle eşdeğer görmekte ve suyun metalaştırılmasını reddetmekteyiz. Barajlar kırsal alanda suya erişim açısından büyük bir risktir. Akarsuların o bölgelerinde yaşayan toplulukların suya erişimini ciddi şekilde sınırlandırmaktadır. Özelleştirmenin başka çeşidi olan barajlar, suyun fiziki varlığını önemli ölçüde değiştirerek su döngüsünü tehlike içine sokmaktadır. Bununla suyun kirletilmesi söz konusudur. Bunun dışında barajlar yerelin özelliklerini ve yerel kültürlerimizi yok etmekte ve insanları kökünden ve doğadan koparmaktadır. Ekolojik dengeyi alt üst etmektedir. Bölgesel ya da uluslararası ilişkilerde hegemonik bir güç unsuru olarak kullanılan barajlar ihtiyaç duyduğumuz barış ortamını değil, çatışmayı ve düşmanlıkları arttırmaktadır. Bunlara hizmet edecek tüm baraj projelerinden hızla vazgeçilmelidir.”