İçtiğimiz sudaki diğer büyük sorun

Kaynak: Behiç Çongar, Taraf, 12 Eylül 2012

Geçtiğimiz haftalarda, ambalajlı menba sularının sağlıksız koşullardaki dolum tesislerinde üretildiği, cam, pet ve plastik damacanalarla soframıza kadar gelen bu suların sağlığımızı tehdit ettiği iddialarını medyada yaygın biçimde izledik. Sağlık Bakanı Recep Akdağ da, konunun üzerinde hassasiyetle durulduğunu, yapılan kontrollerde sağlıksız bulunan tesislerin kapatıldığını, sonra da gerekli düzeltmeler yapıldığında, bu tesislerin tekrar işletmeye açılmasına izin verildiğini açıkladı. Ancak içtiğimiz sularla ilgili olarak gözden kaçan bir başka sağlık sorunu daha var.

Türkiye’de halen işletilmekte olan menba sularının büyük bir bölümü, kuvarsit, granit ve volkanik birimlerde oluşan akifer boşalımlı kaynak sularıdır. Bu suların büyük çoğunluğu, 1-1.5 (FSº) Fransız sertliğinde olup, alkalinite değerleri (PH) 6.5’un altındadır. Buna karşılık, kireçtaşı, dolomit ve mermer gibi formasyonlardan boşalan kaynaklar ise, kalsiyum ve magnezyum bakımından zengin, dolayısıyla, Fransız sertlik derecesi (FSº) yüksek sulardır. Ne yazık ki daha sağlıklı olan bu sular, ülkemizde “kaba su” olarak tanımlanır, fazla sert bulunur ve menba suyu işletmelerinde bu tip kaynak suları çok nadir kullanılır.

Kısaca, Türkiye’de damak tadı bakımından en çok tercih edilen sular, sertlikleri çok düşük olan sulardır. PH değerleri 6.5’tan azdır ve hepsi mineral içeriği bakımından fakir sulardır. Asidik sulardır, bu da demektir ki “aşındırıcı” sulardır.

Son yıllara kadar, Sağlık Bakanlığı’nca düzenlenen “Menba Suyu Yönetmenliği,” menba suyu özelliklerinin başında, suların sertliğinin 0-10 FSº arasında olması şartına yer veriyordu. Sonra, bir aşamada sertlik üst sınırı kaldırıldı, fakat alt sınır konmadı. Buna karşın, Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) standartlarında bu değerler çok farklı olarak tanımlanmıştır. İçme suyunda, Avrupa Birliği Fransız sertlik değerinin minimum 15 (FSº), WHO da minimum 10 (FSº) sertlik derecesinde olmasını önermektedir.

Aslında, bir menba suyu alırken, dikkat edilecek husus, tadının yanında suyun içeriği, yani taşıdığı kimyasallardır. Suda faydalı minerallerin varlığı ve zararlı maddelerin olup olmadığı hayati önemdedir.

Menba sularının, önemli bir kalsiyum kaynağı olması gerekir. Bir insanın günlük kalsiyum ihtiyacı 1000 mg’dır. Çocuklar ve yaşlılar için bu ihtiyacın karşılanması özellikle önemlidir. Gerekli kalsiyumun yaklaşık yüzde 20’sini içtiğimiz sudan alırız. Bunun için de, 100 mg/litre kalsiyum içeren bir sudan günde iki litre içmemiz gerekir.

Magnezyum ise, kas ve kemik sağlığı ile sinir iletisi için önemlidir. Günde ortalama 200-400 mg magnezyum alınması gerekiyor. İleri yaş ve hamilelikte, ayrıca her yaşta yorgunluk hissedildiğinde magnezyum ihtiyacı artar. Bu madde kalp kası sağlığı için de önemlidir. Son yıllarda magnezyumun kansere karşı direnç sağladığı da iddia edilmektedir. Vücut, yine magnezyum gereksiniminin önemli miktarını da içme suyundan karşılıyor. WHO yayınlarında, içme suyunda kullanılan düşük sertlikteki asidik suların, insan sağlığına olan olumsuz etkileri araştırılmıştır. Bu araştırmalarda, magnezyum yönünden zengin su kullanan bölgelerde yaşayan insanlarda kalp krizi riski anlamlı bir şekilde düşük bulunmuştur.

Bugün, dünyada en çok satılan Fransızların menba suyu Evian’ın sertlik derecesi, 27 FSº dir, yani Türk damak tadı standartlarında “kaba bir su”dur Evian. Daha önce de belirttim; bizde bu değer, en çok satan menba sularında 1-1.5 (FSº) Fransız sertlik derecesi arasındadır, yani dünyanın en popüler suyu ile Türkiye’nin en popüler suları arasında büyük bir fark var. Ülkemizde, geçmişte “yönetmelik gereği,” şimdi de “Türk Standartları” gereği düşük sertlikli suların içilmesi teşvik ediliyor.

Menba suları için aranan en önemli özellikler; suyun nötr, yani PH değerinin 7-7.5 arasında olması; içinde yeteri miktarda kalsiyum (ca) ve magnezyum (mg) tuzlarının bulunması; buna karşın, kaynağın beslenme alanında, kirletici özellikteki yerleşimler, tarım alanları, endüstri kuruluşlarının bulunmamasıdır.

Sadece büyük firmaların şişeleme tesislerinde, sular 0.5 ila 0.1 mikronluk seramik ve/veya plastik filtrelerden geçirilmekte ve ayrıca ozonlanmaktadır. Kaynak suyunun ozonlanması, suyun doğal özelliğini kaybettirir. Yönetmeliklerde ozonlama yoktur. Fakat tüm büyük tesislerde ozonlama uygulanmaktadır. Ozonlama ile steril hale getirilen su, şişelendikten sonra aylarca bekletilebilir. Geçtiğimiz yıllarda, bir bakanın Ege Bölgesi’ndeki bir şişeleme tesisinin açılışında, “Türkiye’nin ilk steril su tesisini açıyorum” diye konuşma yaptığını televizyon haberlerinde tebessüm ederek izlemiştim.

Oysa ozonlama yöntemi ile bakteriyolojik yönden arıtılan –ve doğal özelliği kaybettirilen— sular, deterjan ve pestisitler yönünden hiç kontrol edilmemektedir. PH değerleri düşük, asidik ve aşındırıcı özellikte olan, yeteri kadar kalsiyum ve magnezyum gibi yararlı tuzları barındırmayan menba sularının içilmesi sakıncalıdır. Özellikle, kemik oluşumu devresinde çocukların ve ileri yaşlardaki yetişkinlerin bu aşındırıcı menba sularını, ne kadar “yumuşak,” ne kadar lezzetli olursa olsun sürekli kullanmaları sağlığa aykırıdır. Belirli bir yaşın üzerindeki kadınlarda, kemik erimesinin görülmesi, sık sık kalça kırılmalarının yaşanması, Türkiye’de adeta olağan bir olay gibi karşılanıyor. Genelde PH değeri düşük, aşındırıcı özellikte su kullanımın bu “kırılganlıktaki” belirleyici rolü göz önüne alınmıyor.

Esas mesleği hekimlik olan Sağlık Bakanı Akdağ’ın, ambalajlı menba sularımızı bir de kimyasal niteliği yönünden inceletmesinde, Avrupa Birliği ve WTO standartlarında sağlıklı olup olmadıklarını irdeletmesinde yarar vardır. Belki o zaman, elde edilecek sonuç ve bu sonuçtan çıkarılacak dersler, daha sağlıklı bir toplum yönünde bir adıma dönüştürülebilir.