Halkların Dünya Su Günü kutlu olsun!

suhakki_logo2012 tarihli Birleşmiş Milletler’in Dünya Su Kalkınma Raporu’na göre dört milyona yakın insanın güvenli şebeke suya erişimi yok. Dünyada her sekiz saniyede bir çocuk kirli su içtiği için ölüyor. Salgın hastalıkların %80’i kirli su kullanımına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Görünen o ki Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler, 2015 Milenyum Hedefleri olarak belirledikleri açlık ve susuzlukla mücadelede başarıya ulaşamadılar.

22 Mart “Dünya Su Günü” vesilesiyle başta DSİ ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı olmak üzere devlet yetkilileri, belediyeler, su ve kanalizasyon idareleri yetkilileri, su üzerine birbirinden “önemli” konuşmalar yapacaklar. Türkiye’nin su fakirliğine doğru hızla yaklaştığından, Orta Doğu gibi politik çalkantıların eksik olmadığı bir coğrafyada bir an önce sınıraşan suların barajlarla kontrol altına alınması gerektiğinden, “su akar, Türk bakar” devrinin kapandığından, “su akar, Türk yapar” devrinin başladığından ve binlerce HES’in ardı ardına yapılmasının milli menfaat gereği olduğundan bahsedecekler. Belediyelerin, su ve kanalizasyon idarelerinin düzenledikleri su konulu konferanslarda yapılacak konuşmalarda ise “su kıt bir kaynak, tasarruflu kullanmalıyız” diye başlayan cümleler, su alt yapılarına yapılan yeni yatırımların suyun maliyetini artıracağı ve dolayısıyla “su faturalarının yükselmesi vatandaşa daha iyi hizmetin kaçınılmaz bir cilvesidir” diye bitecek. Okullarda suyun dünya yüzeyinin ve insan vücudunun dörtte üçünü oluşturduğundan başlayıp, “damlatan musluğunuzu tamir ettirin” ve “dişinizi fırçalarken musluğu kapatmayı unutmayın” denilecek.

Oysa 22 Mart “Dünya Su Günü”nü ortaya atan da,  su krizini yaratan da aynı zihniyet. Doğa ve emek sömürüsü üzerine inşa edilen sistem, herkese ve her canlıya yetecek miktarda su ve gıdayı adaletsiz bir paylaşım nesnesi haline getiriyor. Tüm dünyada su varlıkları zengin azınlığın elinde ihtiyaçtan fazla kullanılıp kirletiliyor. Azalan temiz suya erişim pahalanırken, mevcut adaletsizlik suya da bulaşıyor. İşte su krizinin esas aktörleri bu krizden ve adaletsizlikten beslenenler. Dolayısıyla su krizine çözüm üretecekler de krizin yaratıcıları değil, mağdurları.

2010’da Birleşmiş Milletler’in “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, güvenli ve temiz içme suyuna ve hıfzıssıhhaya erişimin yaşamdan ve insan haklarından sonuna kadar faydalanılması için temel bir insan hakkı olduğunu kabul eder” kararına çekimser oy veren 42 ülkeden biri de Türkiye idi. Türkiye bununla da kalmadı. 2012’de 2B Kanunu’nu kabul edip, ülke yüzölçümünün sadece %4’ünü oluşturan su varlıklarının da aralarında bulunduğu doğa-kültür miraslarını yok edecek Su Kanunu tasarısı ve Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu tasarısı gibi diğer yasal düzenlemeleri de hazırladı. Suyu yok eden ve suya erişimdeki adaletsizliği pompalayan bu yasal düzenlemelerin mimarları Dünya Su Günü’nde herkesten çok ses çıkartıyor. Dünya Su Günü Bolivya Cochabamba’da suyu ve onuru için sokaklara evdeki eşyalarını dökerek barikatlar kuran ve canını ortaya koyan insanların günüdür. Güney Afrika’da ön ödemeli su sayaçlarını toplayıp sokaklara yığanların, Türkiye’de akarsularının üzerinde baraj ve HES istemeyenlerin, su hakkı için mücadele edenlerin günüdür. 2B Kanunu, Su Kanunu tasarısı ve Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu tasarısı gibi suyu, toprağı ve onların insanlarını piyasaya açarak sömüren yasaları hazırlayanların değil.

 

Su Hakkı Kampanyası’nın 22 Mart “Dünya Su Günü” basın açıklaması