“HES’ler, en büyük tahribat”

hesler_bulent-cihangir-portreKaynak: haberhurriyeti.com, 1 Nisan 2014
İzmir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu öğrencileri ile bir araya gelen Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Cihangir, dünyanın en önemli biyolojik çeşitliliğine sahip ülkelerinden biri olan Türkiye’nin ciddi anlamda çevre sorunları ile karşı karşıya olduğunu söyledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Cihangir, İzmir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu öğrencileri ile bir araya geldi. “Doğa ve İnsan” başlıklı bir sunum yapan Cihangir, Türkiye’nin biyolojik çeşitlilik konusunda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğunu ancak; HES (hidroelektrik santralleri) uygulamaları, deniz kirliliği ve bilinçsiz avlanma gibi aktivitelerin Türkiye’nin çevre sorunlarını geri dönülemez noktalara taşıdığını söyledi. İzmir Körfezi’nde yakın geçmiş dönemde yaşanan “renklenmelerin” kitlesel plankton çoğalmaları ve ölümleriyle oluştuğunu belirterek, Büyük Kanal Projesiyle sorunların büyük ölçüde giderildiğine dikkat çeken Cihangir, İç Körfez haricinde denize girilen yerlerdeki “yeşil yosun yoğunlaşmalarının” da denize atılan evsel atıkların göstergesi olduğunu söyledi.

950 METREYE İNMEDEN SU BULUNAMIYOR

Çevre konusunda pek çok uluslararası anlaşmada imzası bulunan Türkiye’de özellikle su kaynakları konusunda bir bellek yanılgısı olduğunu, aynı yanılgının hava ve toprak için de geçerli olduğunu ifade eden Cihangir, “Konya’da 950 metreye, Hatay Reyhanlı’da 350 metreye inmeden su bulamıyorsunuz” dedi ve ekledi “HES’ler, insanın doğaya verdiği en büyük tahribatlardır.”

DOĞANIN HÜKÜMDARI DEĞİL PARÇASIYIZ

Kanal İstanbul gibi projelerin hiçbir bilimsel veriye dayandırılmadan, popüler kaygılar ile hayata geçirilmeye çalışıldığını vurgulayan Prof. Dr. Cihangir, doğaya bu derece müdahil olunmaması gerektiğini belirtti ve “Doğanın efendisi değil, parçası olduğumuzu anlamalıyız. Doğaya hükmetmek marifet değil, onu anlamak ve onun dilinden konuşmak lazım” dedi.

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ EN YÜKSEK ÜLKELERDEN BİRİYİZ

Çevre bilincinin teorik ve laboratuvar eğitimleri ile değil, doğa ile doğrudan temas kurulan uygulama eğitimleri ile gelişeceğine değinen Cihangir fotoğraflar ile çeşitlendirdiği sunumunda, 1950’li yıllardan itibaren her alanda hayatımıza giren naylon kullanımının özellikle deniz suyu ve canlılığının başlıca düşmanı olduğunu söyledi. Biyolojik çeşitliliğin ekosistem çeşitliliğini de kapsadığını hatırlatan Cihangir, “Arıların ve genel anlamda böceklerin yok olmasının ardından insanlığın en fazla 5 sene daha hayatta kalabileceği belirtiliyor. Ülkemiz 12 bin civarında bitki türüne sahip ve bu sayının yüzde 30’unu endemik bitkiler oluşturuyor. Akdeniz’deki toplam 650 balık türünün 500’ü Türkiye denizlerinde dağılım gösteriyor. En yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip ülkelerden birisiyiz ve koruma çalışmalarına daha fazla önem gösterilmesi gerekiyor” dedi.