“Ben sattım korkuyu!”

hesKaynak: Hürriyet
Karadeniz’de HES’lere karşı mücadelenin sembol ismi, mahkeme masrafları için tek ineğini satan, kredi çeken, 3 projeyi durdurup, ikisini iptal ettirmeyi başaran Kazım Delal (70), Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) bu yıl ilkini verdiği ‘Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Mücadelesi Onur Ödülü’nün sahibi oldu.

Mücadelesini başlattığı Rize Salarha Vadisi, Andon (Küçük Çayırlı) köyünde görüştüğümüz Delal, “Verdiğim mücadele sadece köyümün dereleri için değil, 6 milyar insanın mücadelesi. Aynı geminin içindeyiz” diyor. Dereleri kurutan HES’ler için, “Toplama suyla değirmen mi döner, bunlar toplama suyla HES yapıyor. Bir yerde bir yudum su gördü mü onu oradan alıyor, ne enerjisi, esas mesele rant” sözleriyle itiraz eden Delal, karşılaştığı baskılar için de, “12 Eylül yatırdı, böyle baskı görmedim” sözleriyle ifade ediyor. “Tehdit yok, teklif oldu, takmadım. Ben sattım korkuyu” diyen Delal anlatıyor:

VADİNİN İKİ YAKASINDAN İKİ BAŞBAKAN

“2006’da başladı mücadelem. 1994 yılında Rize merkez, 5 kazası, 350 bin kişinin içme suyunu bizim köy verdi. Vadinin bir yüzü Çayeli’nden Mesut Yılmaz, öbür yüzü Güneysu’dan Tayyip Erdoğan, iki başbakan çıkarmış Rize, yetmedi. REDAŞ’ı kuruyorlar, Andon’dan elektrik üreteceğiz diye, hani suyun nerede? Ankara’da, benim köyümün suyunun anlaşmasını yapmışlar, lisansını almışlar, muhtarla taahhütname yapmışlar, sanki muhtarın babasının yeri. 2008 yılında çalışmalar yapılırken ucundan takip ediyordum, başka HES’lere bakmaya gittim, Araklı’ya, diğer vadilere, HES nedir, neler yapılıyor diye, bir günde 300 km yol yaptığım oldu. Şunu gördüm. Vadiden gidiyoruz su yok, burada HES yapacağız diyorlar, başka vadilerden topluyorlarmış. 2009’da temel atmalar başladı. Biz avukatım Remzi (Kazmaz) ile belge hazırlıyoruz, zaman alıyor, bunlar 5-6 ay, çok süratli çalıştı. 10 megabayt altına ÇED istenmiyor, 9.75 yapıyorlar, aşıyorlar engeli. 150 tane makine geldi köyüme, girip çıkamıyorum.

SARIGÜL’Ü SATACAĞIM DEDİM, SES ETMEDİ HANIM

Davayı açtık, 4 bin 600 lira bilirkişi keşif ücreti çıktı. 2500 lirayı bulduk. İneği satacağım ama eşim tepki gösterir diye çekiniyorum; böyle böyle, aha o ineği satalım, tıkandık dedim, hiç tepki göstermedi, başka zaman olsa gösterirdi. Beni anlıyor, takip ediyor, razı oldu. Hemen sattım ineği, inan ki fiyatına satamadım, 2200 lira civarındayken, 1500 liraya sattım Sarıgül’ü. Danası da vardı, beraber sattım. 4,5 milyarı yatırdık. O arada bir yazı geldi, 130 lira daha keşif harcı diye. Cebimde 10 lira para kalmış. Ömer Şan var gazeteci, çıkalım sokağa dedi, gazete satıyor, bulamadık parayı, cebinde 150 lirası vardı, 130’unu bana verdi, 20 lira ona kaldı. 4500 lirayı yatırmışım, 130 lirayı yatırmasam keşfe çıkmayacak, dosya üzerinden karar verecek mahkeme. İlk yürütmeyi durdurma kararını öyle aldık. Birisi, ismini açıklamayayım, sonradan bir inek parası gönderdi, alayım diye. Benim çektiğim parasızlıkları bir bilseniz. İkinci mahkemede ÇED raporu alınca daha bizi dinlemediler. Masa başı hesabı diyorum buna. Ben 70 senedir buradayım, adam Ankara’dan ahkam kesiyor, bilmem ÇED Planlama Genel Müdürlüğü, nereden biliyorsun bu işi? Noterden benim köyümün sularını gasp ettiler. Sen burada yoksun, kimsin ya. İkinci davayı açtık, bu sefer 4600 lira. Bu sefer bankadan kredi çektim. 850 liralık emekli maaşım var, ona karşılık.

HES YÜZÜNDEN KARDEŞ KARDEŞE SİLAH ÇEKTİ

Çevrecilerin mücadelesi yeterli değil. TBB’nin verdiği ödül törenine gittim, hayal kırıklığına uğradım, neler anlattılar; Munzur Vadisi, Kaz Dağları, ne tahribatlar olmuş, şaşkına döndüm. Köyümü uçurumun kenarından aldım. Mücadelem 6 milyar insanı ilgilendiriyor. Şu bir kilometrelik tahribatı bile yaptırmazdım ama köylü arkamda durmadı. 20 kişi arkamda olsa, dev yıkamaz beni. Bu HES’ler dirlik düzenliği de bozdu. Küçük bir yeri vardı kardeşimin, şirkete verdi, konuşmuyorum. İki kardeş silah silaha bu HES yüzünden kavga etti. Köylüyü birbirine düşürdü, köy ikiye bölündü. Sadece dereler değil, millet de bitmiş. Doğayı korumaz, koruyana da sahip çıkmaz. Beni düşman ilan ettiler, niye engel oldun, şu olacaktı, bu olacaktı diye. Senin babanın, dedenin mezarlarının dibine, okulun, caminin, bağının, bahçenin dibine girmişler. Ayağa kalkacaksın. Allah’ın izniyle artık geri dönüşüm yok. 70 yaşına geldim, burada doğdum, bu suyun şırıltısını vermem, bırakın yakamı.

SU, İNSANLIĞIN ATARDAMARIDIR, KESERSEN, CANINI ÇIKARIRSIN

Sadece şu can suyu tabiriyle bile suç işliyorlar. Burada akan zaten can suyudur. Can suyu nedir; ölmekte olan bir insanın pamukla dudaklarını ıslatırlar. Sen bu tabiri nereden buldun? Bir insanın atar damarı kesildiği zaman o insanın canı çıkar, su atardamardır. Buralar kimsenin babasının malı değil. Aynı gemideyiz. Zannediyorlar ki Kazım dayı köyü için mücadele ediyor, ne köyü kardeşim, su bu milletin ortak malı, gitmişim mahkemeye, makineni, tahtını başına geçirmişim, geçit vermem. Adliyede benim dosyamın kalınlığında dosya yok. Mücadelemde başarılı oldum. Proje iptal oldu, şimdi Danıştay’da. Bunların su kullanım hakkını da iptal ettirdim. Almışlar 49 yıllığına, sanki babasının malı. Belediye başladı şimdi de, zaten suyumuzu alıyor içme suyu olarak, daha da alacağım, santral yapacağım, enerji üreteceğim, yılda 2,5 milyon dolar kar elde edeceğim diyor. Babanın malı mı, kazma vurdurmam dedim. Arabamı çektim girişe, kulübe yaptım, nöbet tuttum, makinaları engelledim. 3 ay, arabam orada kaldı geçemesinler diye. Özel idareyle protokol yapıyorlar, yol devletin diye, o ara Ankara’ya gitmiştim, arabamı çekmişler. Döndüm, 150 jandarmayı döktüler oraya, 15 araba dolusu jandarma, size şaka gelmesin. Kıyamet koptu. 12 Eylül beni yatırdı, böyle bir baskı olmamıştır. Şimdi 2 tane ceza mahkemem var, ayın 24’ünde, diyorlar ki bize sövdü. Dava açtım geçen ay, belediyenin HES’ini iptal için, keşif istenecek, en az 5 milyar lazım yine.

NE BALIĞI KALDI, NE YILANI, CENNETİ CEHENNEME ÇEVİRMEYİN

Başbakan helikopterle geliyor, helikopterle gidiyor. Bir bak, toprağa ayağını değ, ne oluyor buralarda diye. Zannederim çok yakından bilemiyor. Bu vahşeti gören insan insaf eder, doğa katlediliyor, hiçbir şey kalmadı ki, ne balığı kaldı, ne yılanı kaldı, ne suyu, ne ağacı. Derelerin taşını, kumunu da götürüyor bunlar. Doğanın hepsi birbiriyle bitişiktir. Ortaokul mezunuyum ama hafız bilgim var, Arapça okumuşum, lise, üniversite seviyesidir. Kur’an okudum. Bakara suresinde o cennete gidecek olanlara müjdeler olsun, altından şarıl şarıl ırmaklar akıyor diyor, cenneti öyle tarif ediyor. Kur’an’da 36 yerde var bu. Sümme Haşa, Cenabı Hak bilgisiz miydi, bir sayfada 3 yerde cenneti böyle tarif ediyor. İnşallah Cenab-ı Hak bizi gönderir cennete, bu çalışmalarımız hepten boşa gitmez. Karadeniz bir cennettir, susuz duramaz. Cenabı hak böyle yarattı burayı. Sadece insanlık değil, ne kadar canlı varsa yeraltı, yer üstü, Kazım dayı bunun mücadelesini veriyor. Bu suları akıtalım şarıl şarıl, aksın gözünüzü seveyim. Beş basamaklı mücadele bu; mahkemeler, avukatlar, vatandaşlar, basın ve üniversite hocaları. Biri aksaklık verirse bu iş yürümez. Sesimi herkes duysun, herkes destek versin.”