Herkes için su: Lizbon Sözleşmesi işe yarayacak mı?

lizbonBu ay, hükümetlere herkesin suya erişimini sağlamanın önünde ne gibi engeller olduğunu kavramaları ve bu engellerin üstesinden nasıl gelecekleri konusunda yardımcı olan uluslararası bir anlaşma 85 ülke tarafından imzalandı.İhtiyaç duyulan yerlerde suya erişimi garantiye almanın en kesin yolu nedir? Yetkili bir düzenleyici otorite kurmanın, su hizmetlerini yerine getirmenin üzerinde olumlu ve katalizör olabilecek bir etkisi olabilir.

Bugüne kadar bu tür mekanizmaları kuran ülkeler, bunun yararını gördü. Zambiya’da, örneğin, Ulusal Su ve Hıfzıssıhha Konseyi 1997 yılında kuruldu ve hizmet sağlayıcılar için suyun kapsamı ve kalitesini artırmaya yönelik teşvik edici bir ortam yarattı. Sızdıran boruların yarattığı su kayıplarını azaltmak suretiyle, su hizmeti veren kuruluş tarifeleri ayarlayabilir, maliyetleri düşürebilir ve altyapı ve hizmetler konusunda daha üst düzeyde yapılacak iyileştirmelere yapılacak yatırım için daha fazla gelir toplayabilir ve bu şekilde verimli bir döngü yaratılabilir.

Peru’da, 1994 yılında kurulan Superintendencia Nacional de Servicios de Saneamiento (Sunass) adındaki düzenleyici otorite çok yakın bir tarihte eko-sistem hizmeti ödemelerini su tarifesine dâhil etmek için hükümeti ikna etti. Bu kurum, doğal altyapıdaki yatırımlar için de finansman yaratmıştı. Böyle bir su kıtlığı yaşanan ülkede, doğal kaynakları koruma tedbirleri suyun sürdürülebilir bir şekilde ikmalini güvence altına almada kritik bir öneme sahip.

Hükümetler aynı yolu izlemeye nasıl teşvik edilebilir? Geçen hafta yedinci Dünya Su Forumu’na katılan hükümetler Lizbon Sözleşmesi’ni imzaladılar. Bu sözleşme, hükümetlerin spesifik sorunlarını daha iyi anlamaları ve su politikası ve düzenlemesi konusunda bilgiye dayalı kararlar vermeleri için bir çerçeve sağlamayı hedeflemektedir.

Aynı anda birden fazla şeyi yapmak, pek çok hükümet için en temel zorluklardan birini oluşturuyor. Bir taraftan, tüm vatandaşların güvenilir, sağlıklı ve makul ücretlerde su ikmaline ve yeterli miktarda hıfzıssıhhaya erişimini güvence altına almaları gerekiyor. Diğer taraftan, hizmet sağlayıcılarının finansal olarak ayakta kalması ve su varlıklarını verimli bir şekilde kullanması gerekiyor. Küresel düzeyde büyüyen nüfus, tarım ve endüstri nedeniyle su kıtlığı ve talebin arttığı bir dönemde, pek çok hükümet için asıl zorluk daha az kaynak ile daha çok şey yapmak zorunda kalmak.

Lizbon Sözleşmesi, suyu, hıfzıssıhhayı ve atık-su hizmetlerini öncelikleri arasına koymaları ve bu konuda başı çekmeleri için hükümetlere önemli sorumluluklar yüklerken ve düzenleyicilerin önemli rolünü vurgularken, hizmet sağlayıcıların ve tüketicilerin rolünün ve sorumluluklarının da altını çiziyor. Hizmet sağlayıcıları için önemli olan hizmetleri etkili bir şekilde yerine getirmek (daha az su kaybetmek ve daha az enerji kullanmak) ve çevrenin korunmasına katkıda bulunarak “uyma zorunluluğunun” ötesinde faaliyet göstermeye talip olmalarıdır. Tüketicilerin, hizmetlere ilişkin karar verme süreçlerinde haklarını kullanarak aktif katılımcılar olması teşvik ediliyor.

Hizmet sağlayıcılarının ve tüketicilerin kendi rollerini kabul etmesi ve ilgili beklentilere uygun davranmalarını sağlamak su sektörü için önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Sözleşme, bu nedenle, şöyle bir vizyon sunuyor: Herkes için temiz su, hıfzıssıhha ve atık su hizmetlerinin sağlanmasında yaşanan eşitsizliği ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak suretiyle, hükümetler vatandaşların temel ihtiyaçlarının karşılanmasını güvence altına almalıdırlar.

Su politikaları ve düzenlemeleri pek çok insana karışık gelmektedir fakat su hizmetlerinin nasıl yerine getirildiğini, bu hizmetlerin kalitesini ve bunlar için hepimizin ödediği fiyatı onlar belirlemektedir. Su sektöründe yapılacak bir reform ile bu konuda bir atılım yapabilir ve çok ihtiyaç duyulan altyapı ve insan kaynağının gelişimi için gerekli yatırımları çekebilirler.

2010 yılında, Birleşmiş Milletler güvenilir içme suyu ve hıfzıssıhhaya erişimi bir insan hakkı olarak tanıdı. Suyun, güvenilir suya ve hıfzıssıhhaya evrensel düzeyde erişimin elde edilmesi de dâhil olmak üzere, Eylül ayında sürdürülebilir kalkınma hedeflerine dâhil edileceğine ilişkin büyük umutlar bulunuyor.

Büyük amaçlar ortaya koymak bir adımdır fakat önemli olan onları başarılı kamu organlarının kurulması yoluyla eyleme geçirmektir. 2014 yılında BM Su Birimi’nin yayınladığı “Hıfzıssıhha ve İçme Suyunun Küresel Analizi ve Değerlendirmesi” adlı rapor, su ve hıfzıssıhha konusunda ulusal politikaların gelişmekte olan pek çok ülkede mevcut olduğunu fakat iki alanda yetersiz kalındığının altını çizmektedir: evrensel erişim için açık hedeflerin yokluğu ve politikaların uygulaması için gerekliği kapasite eksikliği. Küresel beyanlar ve yerel etki arasındaki köprünün pek sağlam olmadığı görülüyor.

Dünyanın bir su krizi yaşadığını sık sık duyuyoruz; daha az duyduğumuz ise bunun daha çok bir yönetim krizi olduğudur. Hükümetler tarafından kabul edilirse Lizbon sözleşmesi devletlerin ulusal su sektörlerine bir temel, hesap verme sorumluluğu ve şeffaflık getirme konusunda zaman açısından yerinde bir fırsat yaratabilir. Tüm paydaşlar ile ortaklık içerisinde başarılı bir şekilde uygulanırsa, Lizbon Sözleşmesi insan hakkını bir gerçeklik haline getirmek için dönüştürücü bir etki yaratabilir.

Kaynak: The Guardian