Lübnan’ın su krizi ve Suriyeli mülteciler

lübnanKaynakların kötü yönetimi, politik istikrarsızlık ve savaştan kaçan Suriyelilerin Şatilla gibi yerleşimlere kitlesel göçü Lübnan’ın içinde bulunduğu su krizini daha da şiddetlendirdi.
Beyrut’un güneyindeki uydu kentlerde bulunan Şatilla mülteci kampında su varlıkları, şu an oldukça tuzlu olup metal bıçakların yarım saatten daha az sürede tuzlu suyla temas etmesi halinde metali paslandıran kimyasalları yoğun olarak bünyesinden barındırmakta.
“Düşünün, su o kadar kötü ki metal çatal, kaşık, bıçak bile kullanamıyorsunuz?” diyor kamp sakini Ahmed.
Şam’da yaşadığı zamanlar elektrikçilik yapan Musa da ekliyor: “Sabah kalktığınızda yüzünüzü deniz suyuyla yıkadığınız oldu mu hiç?”
Kamp yetkilileri şimdi banyo ve temizlik için gerekli suyu dışardan getirmek zorunda.
Lübnan iç savaşı sırasında korkunç bir katliama sahne olan Şatilla’nın nüfusu Suriye’de çatışma başladığından bu yana dört yılda ikiye katlandı ve 40.000’e ulaştı. Pek çoğu yoğun nüfuslu kıyı şeridinde ucuz konut arayışında olan en az 1.5 milyon mültecinin Lübnan sınırına yığıldığı tahmin ediliyor.
Suyun altyapısı on yıllardır sürmekte olan gereğinden fazla pompalama uygulamalarından epey zarar görmüş durumdayken, yeni göç dalgaları durumu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirdi.
Eskiden haftada dört galon içme suyu alabilen aileler, şimdi bunun yarısı ile idare etmek zorundalar. Lübnan’da halkların pek azı sularının Şatilla’da olduğu gibi risk altına girdiğini görmüştür. Kampın sorunları ülkenin nüfustaki %30’luk artışla başa çıkmada zorlandığını gösteriyor.
Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden hidroloji ve su varlıkları profesörü Nadim Farajalla, “İnsanlar su varlıklarının durumunun ne kadar kritik düzeyde olduğunun farkında değil” diyor. “Mülteciler, bizleri hali hazırda öldürmekte olan bir kuraklığın üzerine geldiler.”
Yüz binlerce Suriyeli mültecinin gittiği Ürdün ve Irak’tan farklı olarak, Lübnan’da genellikle uzun yağmurlu bir mevsim yaşanmakta ve su varlıkları dağların eriyen karlarından gelen bol miktarda suyla beslenmekte. Bununla birlikte yağış rejimi son zamanlarda, iklim değişikliği nedeniyle daha az öngörülebilir olmakta.
Ancak su kaynaklarının kötü yönetimi ve mültecilerle birlikte su ihtiyacının artması ülkeyi yıkıcı bir patikaya soktu.
“Suriye’den gelen mülteciler nedeniyle, 2030 yılında negatif olması beklenen su dengesi şu an itibariyle negatif değerleri göstermektedir” diyor Enerji ve Su Bakanlığı Hidrolik ve Elektrik Kaynakları Genel Müdürü Fadi Georges Comair. “Biz 4.5 milyon insanın su talebini karşılamak için hazırlanmıştık. Fazladan 1.5-2 milyon insanın su ihtiyacını karşılamak için hazır değiliz” diyor.
Beyrut dağlarında ve Suriye sınırı boyunca, tarım bölgesi olan Bekaa Vadisi’nin sakinleri de kendi su krizleriyle boğuşuyorlar.
Binlerce geçici mülteci yerleşiminin su ihtiyacı nehirlerin her zamankinden daha erken kurumasına neden oluyor. Daha önceleri sıcak yaz aylarında su ihtiyaçlarını pahalı su kuyularından karşılayan çiftçiler, bu yıl bu kuyuları daha erken bir dönemde kullanmaya başladı. Farajallaya göre, tahılının zaten %80’inini ithal etmekte olan bir ülkede, 20 yılda gıdaya ayrılan arazi miktarının %45 oranında düştüğü çok açık bir şekilde görülüyor. Çiftçilerin pek çoğu artık bu şartlara dayanamayıp tarımı bıraktı.
“Her hafta yaşadığımız şey şu: ya suyu pompalayamıyoruz ya da bir yerde devrim kopuyor, bu nedenle Lübnan’da tarım yapmak çok kolay değil” diyor sınırdan üç mil ötede yoğun top ateşi ve bomba seslerinin eşiğinde buğday, turp ve başka bir takım sebzeler yetiştirmeye çalışan Mohammed al-Arigi.
Su uzmanları, Lübnan’ın boyutlarındaki hiçbir ülkenin böyle bir mülteci dalgasıyla başa çıkamayacağını ifade ediyor. Bununla birlikte Beyrut’un yozlaşmış siyasi sınıfının altyapıyı ihmal etmesi ülkeyi kriz karşısında zayıf düşürdü.
Bekaa’da kapsamlı araştırma yapmış olan International Water Management Institute’ün danışmanı Marie-Hélène Nassif “Su kurumlarının yeterli insan kaynağından yoksun olduğunu; finansal araçların, teknik yetkinliğin ve etkili kurumsal örgütlenmenin eksik olduğunu” belirtiyor.
2010’da tasarlanan ulusal su stratejisi, politik çekişmeler nedeniyle hiçbir zaman tam anlamıyla uygulanamadı. Yetkili kurumlar kar erimesini ölçebilecek gerekli donanıma sahip olamadıkları için ne kadar suya ihtiyaç duyulacağını tahmin etmek durumunda kaldılar.

Şatilla’nın sakinleri korkunç durumdaki su kalitesini paslanmaz plastik çatal-bıçak takımı istifleyerek atlatmaya çalışıyorlar. Dükkânlarda çeşme suyunu kullanılabilir hale getirmeyi vaat eden su filtreleri yok satıyor.
Ancak sivil toplum liderleri kamptaki şartların daha fazla Suriyelinin sığınmasıyla birlikte daha da kötüleşeceğinden korkuyor. Açıkta duran su boruları ve elektrik telleri nedeniyle çocukların elektrik çarpmasından dolayı ölme tehlikesi bulunuyor.
Kampın Çocuk ve Gençlik Merkezi’nin yöneticisi Abu Moujahed “Savaş devam ettikçe nüfusun artacağına hiç şüphe yok,” diyor. “Ve elbette suyun ve diğer hizmetlerin durumu da gittikçe daha da kötüleşecek” diye ekliyor.

Kaynak: The Guardian