Pulitzer Ödüllü Diana Marcum Kaliforniya’daki kuraklığı yazdı (IV)

Kaliforniya son 1200 yılın en kurak günlerini yaşarken, ardı ardına yaşanan dördüncü kurak yılda tüm istatistiki verilerin ötesinde kuraklığın insan yaşamlarını nasıl etkilediğini Los Angeles Times’taki yazı dizisinde çok çarpıcı bir şekilde ele alan Diana Marcum Pulitzer Ödülü’ne layık görülmüştü.
Kuraklığa yenik düşen bir kasabada insanların hayatlarının günden güne nasıl çoraklaştığını konu alan “Toprak Çorak, Yürek Perişan” başlıklı dördüncü makalenin çevirisini Su Hakkı Kampanyası gönüllüsü Deniz Moralıgil’in çevirisiyle yayınlıyoruz. Önümüzdeki haftalarda diğer makaleleri de yayınlamaya devam edeceğiz.

KALİFORNİYA’NIN TOZ YUVASI

24 EKİM 2014, CUMA

Stratford’da kahve içebileceğiniz bir tek müessese yok: kasabadaki tüm restoranlar gibi, onlar da kapanalı uzun yıllar olmuş. Çoğu sabah bir grup çiftçi otomobil yedek parçası satan bir dükkânda bir araya gelip kahvelerini içiyor.

 

FOTOĞRAFLAR:: MICHAEL ROBINSON CHAVEZ, LOS ANGELES TIMES

TOPRAK ÇORAK YÜREK PERİŞAN

Yeraltı su seviyesinin normalin 30 metre altına düştüğü Central Valley kasabalarından Stratford’un kurtulma şansı yok gibi.

Diana Marcum

Stratford, Kaliforniya’dan bildiriyor

Artık King Nehri’nden ne kaldıysa, nehrin sonunda yer alan, çiftçilikle uğraşan bu küçük kasabanın altındaki toprak çökmekte.

Çiftçiler yer altından o kadar çok su çekmişler ki, kuraklığın dördüncü senesi sürerken, Stratford’un yer altı su seviyesi normalin 30 metre altına inmiş. Merkez Vadi’deki bir kaç noktada toprak bir yılda 30 santim kadar çökmüş.

Temmuz ayında, kasabanın su tedarik deposu üç yerden çatlamış, evlere su borularından önce çamurlar taşmış, ardından sapsarı sular akmış. Bundan sonra da, su idaresi çelik su haznesine yaptırdığı yama tamamlanıncaya dek, iki hafta musluklar kupkuru kalmış.

Eylül ayında ancak üzüm kesimleri tamamlandığı zaman, yani bir kaç hafta gecikme ile okula başlayabilen göçmen rençberlerin çocukları bu defa ortalıkta hiç görünmemişler.

Ekim ayıyla birlikte, okulun önündeki kuraklık destek kuyruğuna; elma sosu, domates konservesi, fıstık ezmesi ve pirinç almaya gelen yeni yüzler eklenmeye başlamış,

Eğer Kaliforniya çok kısa bir süre içinde yağış almazsa, kentler ve uydu kentler pek sıkıntıya düşmeden; belki bahçelerindeki çiçek sayısı biraz azalmış olarak ya da birazcık daha pahalanmış marul fiyatlarıyla paçalarını kurtarabilirler.

Ama gelin görün ki – okulunda 40 yıldan beri aynı hocaların ders verdiği, otomobil yedek parçası satan dükkânın kahve satmaya başlayarak müşterisini iki katına çıkarabildiği, isimler değişse de soy isimlerin değişmediği Stratford’dun kurtulmak için şansı yok bile.

Kasabanın zemini bile çöküyor.

Zamzami Alrihimi, 9 yaşında, Hardin’in Yeri adlı bakkal dükkânının dışında oyun oynuyor. Babası Mahmut 24 yıldan beri burayı işletiyor ve ekonominin bu kadar kötülediğini hiç görmemiş.

Kasaba meydanının iki ucundaki su kemerlerinde gökkuşağı şeklinde dizilmiş harflerden oluşan  S-T-R-A-T-F-O-R-D yazısı okunuyor. Yıllar önce nüfusu gösteren bir tabela da varmış, ancak artık sayının kaç kişiden oluştuğu tartışılır hale gelmiş. Kasabada artık 900 civarında kişi kalmış.

Pismo Sahiline gitmekte olan Central Valley sakinleri kasabanın artık onlarca yıl geride kalmış ihtişamlı günlerinde, bu kemerlerden geçerek hamburgerciye ve benzinliğe uğrarlarmış.

“Hiç bu kadar kötü olmamıştı” diyor Josh Orton, 1906 yılında büyük büyükbabasının kurduğu zirai malzemeler dükkânının yöneticisi, “bir damla bile su yok”

İki dükkân ötedeki Hardin’in Yeri adlı bakkalın envanteri buharlaşmış ve geriye bir cips, içecek ve tütün yığını kalmış, bir de kasanın yakınında gebelik testleri var.

Müşteriler loş dükkâna açılan kapıyı iterek, “Selam Kenny”, “Hola Kenny(*)” diye rüzgar çanlarının ardından sesleniyorlar.

“Oye, carnal(**)”,“hey, ahbap” diye yanıtlıyor Yemenli, yorgun bakışlı dükkân sahibi.

Adı Mahmut Alrihimi, ama hâlâ bakkalın arkasındaki bir prefabrik evde yaşamakta olan Bay Hardin’den bu işi devraldığından, 24 yıldan beri herkes ona Kenny diyor. (“Neden ‘Kenny’ de başka bir isim değil bilmiyorum. Bu ismi söylemek onlara daha kolay geliyor olmalı.”)

Alrihimi her gün dükkânı sabah 8’de açıp, gece 10’da kapatıyor. Eğer çok yorgunsa evine yarım saat erken dönse de, müşteriler her defasında kapısını çalıp “Kenny, az gelebilir misin? Bir şişe süt lazım da.” diyorlar.

Bunu dert etmiyor. Varlığına ihtiyaç duyulması hoşuna gidiyor.

“Bu kasabayı gerçekten seviyorum. O kadar çok aileyi tanıyorum ki.”

Adamın biri iki paket sosis ile bir kâğıt havlu paketini tezgâhın üzerine bırakıyor,  sesini alçaltarak “Hey, Kenny, bunları cuma gününden sonra ödesem olur mu?” diye soruyor.

Alrihimi başını sallıyor ama içi hop ediyor. Zira bu müşterisi daha önce hiç borç yazdırmamış.

Bu hafta 29 kişi deftere borç yazdırmış. İki sigara kartonunun arkasında alacaklarını takip ediyor. Biri önce 34 USD alışveriş yapmış, 12 USD ödemiş, sonra 8 USD daha borç yazdırmış.

“Çocuklarını düşününce, hayır demek o kadar zor ki.” diyor beş çocuk babası Alrihimi.

Mahmut “Kenny” Alrihimi, yedi yaşındaki oğlu Sufyan ile. Bakkal dükkânının bu kuraklığı atlatabileceğinden kuşkulu. Envanterindekiler hayli azalmış ve müşterilerinin çoğu aldıklarını borç yazdırıyor.

“Müşteriler parasız, ben parasız. Herkes ayakta kalabilmek için dişimizle tırnağımızla didiniyoruz.”

Dışarıda görülecek işleri olduğunda Darlene Lacey dükkâna göz kulak oluyor. Kocasını 13 yıl evvel kaybettiğinden beri yardımcı oluyor.

Alrihimi onun için de ayrı bir endişeleniyor.

“Öyle zannediyorum ki, insanların parası çıkışmadığı vakit üzerini kendi cebinden tamamlıyor” diyor, “Çok iyi kalpli bir kadın, ama zaten düşük bir geliri var.”

Aynı gün öğleden sonra, Alrihimi bankadayken, Lacey yaşlı bir çifte iki şişe gazoz açıyor, deftere yazdırmak istediklerinde kendi 2 dolarını kasaya atıyor.

“Kenny’yi tutan bir pamuk ipliği” diyor Lacey, “Tanrım, şu küçük kasabamız o olmasa ne yapardı.”

Stratford’daki Aile Destek Merkezi önünde kuraklık nedeniyle dağıtılan acil yiyecek yardımı alabilmek üzere insanlar sıralanıyorlar.  Yardım ayda bir kez, sesini en çok duyurabilmiş topluluğa yapılıyor.

Yan tarafta, postanede, posta kutularının çoğunun üzerinde “kapalı” yazan notlar asılı. Bu posta kutuları artık burada yaşamayan ya da borcunu ödeyememiş ailelere ait.

Posta memuru Rick Kimball bir başına çalışıyor. Kuralları hâlâ kasabada yaşamaya devan edenler yararına azıcık değiştiriyor. (“Canlarını dişlerine takmış ayakta kalabilmek için uğraşıyorlar, benim elimden gelen de bu kadar.”)

Gelen postalara biraz dikkat gösterip insanlar hakkında malumat toplamayı seviyor.

“Hamiltonlar mı? İyi insanlar. Bu ailedeki bütün kadınların adı ‘S’ harfi ile başlar, erkeklerin tümünün adı da Tony’dir.” diyor.

Johnny Caldeira, 36 yaşında, kendine gelen paketi almış, dirseklerini tezgaha dayayıp sohbete koyuluyor:

“Artık kendimi barmen gibi hissediyorum” diyor.

Çok eskiden bir kamyon şoförü, eski bir şartlı tahliye gözetim memuru olan posta memuru Kimball cevap veriyor: “Artık insanların takılabileceği tek yer seninkisi.”

“Başka bir yer kalmadı.” diyor Caldeira, okulu Stratford’da bitirmiş, sekizinci sınıftan birlikte mezun olduğu herkes hâlâ kasabada.

“Adrian dördüncü sınıf öğretmeni, Danny korumaya alınmış arazide, Meyersler – George ile Charlie – çiftlikte, dedelerini daha yeni kaybettiler. Yaşlı Meyers. Yüz yaşında vardı kesin. Bay Henry, toprağı bol olsun.”

Yedinci sınıfta öğretmeni olan William Henry, Irak savaşından döner dönmez Caldeira’yı üniversiteye gitmesi için ikna etmiş. Bu ay yeterlilik sınavına girecek. Onu bu yola ittiren adam gibi o da Stratford’da öğretmenlik yapmak istiyor.

“Bay Henry, öğretmen olmadan evvel ordudaymış, bu yüzden döndüğümde onunla gerçekten dertleşebildim. O da neler görmüş eskiden.”

“Önceleri, ‘N’aber? Üniversiteye ne zaman gidiyorsun?’ derken, bir gün elinde bir üniversite başvuru formunu getirdi masaya koydu, ‘ben tekmeyi basmadan kaldır şu kıçını gir bir okula’ dedi. Elbette bu anlattığım sansürlenmiş versiyonu. Bay Henry’nin ağzı çok bozuktur.”

e

f

 

 

 

 

 

 

(Haritalar: Lorena Elebee, Los Angeles Times)

Her bahar yedinci ve sekizinci sınıf öğrencileri bahar bayramı çiçekli direğinin etrafında dans ederler ve Portekiz Evi’nde mutlaka bir festival olur.  Ama asıl görülecek şey Anayasa Günü Resmi geçididir diyor, Josh’un babası David Orton.

“Bir kaç çiftçi anaokulu öğrencilerini kasasız kamyonun arkasına bindirir. Ortonlar bir traktörle eklenirler, onları Stratford Başöğretmeni Bill Bilbo motosikleti ile takip eder – bu kasabanın en sevdiği andır.”

“Geçide o kadar çok kişi katılır ki, seyirci olarak geriye 20 kadar kişi kalır.” diye kahkahalar atarak anlatıyor Orton, “önümüzdeki sene eğer sağ kalırsak yine olacak.”

Orton Ailesi buraya 1800’lerde çiftçi olarak yerleşmişler. Buraya Sonra Lemoore bölgesindeki topraklarından demiryolu işletmesi tarafından atılmışlar.

O vakit çiftlikleri Tulare Gölü kenarındaymış, ki “göl de gölmüş” o zamanlar. Mississippi’nin batısındaki en büyük su kütlesiymiş, Tahoe Gölü’nden bile büyükmüş. Ama göle dökülen dört Sierra nehri – King, Kern, Kaweah ve Tule – üzerine barajlar kurulup, suyun yönü güçlü toprak sahiplerine çevrilmiş. Bu topraklardan yükselen Tule Sis’i Merkez Vadi’yi öyle geçit vermez biçimde örter ki, Yokut Yerlilerinin bir laneti, çalınmış suların sonsuza dek, her kış buraları bir hayalet gibi sarıp sarmalayacağını anlatır.

Kuraklık sonsuza dek sürecek lanetlerin bile dengesini bozuyor. Artık her sene daha az sis olacak gibi görünüyor. Çiftçiler yaban yoncası, domates ve pamuğun yerini almakta olan ve nem sever iyi kaliteli fındık üretiminin düşeceğinden korkuyor.

Ortonlar 400 dönümlük arazilerinin 72 dönümüne ektikleri ürünü erken hasat etmek zorunda kalmışlar. İki kuyuları tamamen kurumuş ve gereken sulamaya yetecek suları yok.

“Toz yetiştiriyoruz” diyor David Orton, “Bu civardaki en revaçtaki ürün bu.”

Toz Şeytanı Kaliforniya’daki tarihi kuraklığın yörede kupkuru bıraktığı bir çok kasabada olduğu gibi Stratford’un eteklerindeki kavrulmuş tarlaların üzerinde dönerek çöpleri önüne katıyor.

Çarşamba sabahı gökyüzü henüz şafak pembesi tonlarını korurken, Allyson Lemons ve 62 yaşındaki kocası JD otomobil yedek parça dükkânına doğru yürümekteler. Allyson’un elinde bir tabak yeni pişmiş, çikolata kırıklı kurabiye var

Kasabanın bütün kafeteryaları kapanalı çok zaman olmuş, Chris Rodriguez’in aile dükkânında artık her daim bir demlik dolusu kahve hazır bekliyor. Çarşambaları Allyson ve JD’nin kurabiye getirme günleri. Geçen hafta Allyson kendi özel tarifinden, mısır gevrekli olanlardan getirmiş.

Çift uzun masanın etrafındaki çiçek desenli sandalyelerine otururken, bir grup komşuları çoktan yerlerini almışlar bile.

Bazı çiftçiler Wall Street Journal okumaktalar. 67 yaşındaki Dick Newton, uzun oturmuş, yerel gazeteden, üniversite maç sonuçlarına göz atıyor.

Newton’un anne tarafının ailesi 1905 yılında buralara yerleştiği için en eski ailelerden birine mensup sayılıyor, ama baba tarafı 1911’e kadar ortada yokmuş.

Newton ve erkek kardeşinin King Nehri’nde su kayağı yaptığı günlerden bahsediyorlar. O zamanlar nehirde su bolmuş. Newton’un biraderi uzaktaki kıyıya, Lemon’ların bir tavuğuna ok atmış ve onu boynundan vurduktan sonra eline aldığı gibi verandaya getirmiş.

“Hatırlar mısın?” diye soruyor Newton.

“Elbette” diye yanıtlıyor Allyson, “Bir ses duydum. Kapıyı açtım bir de baktım ayaklarımın dibinde bir tavuk. Akşam yemeği için pişiriverdim, n’apayım.”

Tavuklara nişan alan Newton şimdilerde Washington Eyaleti’ndeki Orcas adasında, yasal olarak marihuana yetiştiriyor.

Newton çiftçilerden birinden şam fıstığı mahsülünün %70’inin içlerinin boş çıktığını söyleyen bir sms mesajı almış,

Kimse buna neyin neden olduğunu tam olarak bilmiyor, ama şu var ki, kar ve yağmur yağmazsa, dahası sis eskisi gibi koyu olmazsa, bir çok şey yolunda gitmez.

Meydanın öbür ucunda, Alrihimi dükkânın açıyor.

Üç yıl evvel arka tarafta bir de şarküterisi varmış, rençberler günde iki kez kapının önünde içeriye girebilmek için sıra olurlarmış. Şimdi ise öyle çok, öyle çok borcu var ki.

Evvelki hafta bir çiftçi elini Alrihimi’nin omzuna koyarak şöyle demiş: “Kenny, yağmurlar bir yağsın, o zamana kadar  para yok.”

“Yağmur yağsın diye her gün dua ediyorum, buradan gitmek istemiyorum.”

Alrihimi kapının önündeki bir süt kasasının üzerine oturuyor. Lacey yanına gelip bir başka süt kasasının üzerine ilişiyor. Yeni bir bulutsuz gün daha başlarken güneşin ışıkları üzerlerine vuruyor.

[email protected]

(*) İspanyolca “Selam Kenny”

(**) İspanyolca “Selam Birader”

1 mil = 1.60934 km.

Kaynak: Pulitzer

Çeviri: Deniz Moralıgil

Öyküleri ve şiir çevirileri çeşitli dergilerde yayımlandı. “Gölge Falı” isminde bir öykü kitabı var. Birçok kolektif kitapta şiir ve öyküleri ile yer aldı. İzmir’de yaşıyor.

 

 

5.Bölüm: Kuraklıkla Tükenen Hayaller