Pulitzer ödüllü Diana Marcum Kaliforniyadaki kuraklığı yazdı (V)

Kaliforniya son 1200 yılın en kurak günlerini yaşarken, ardı ardına yaşanan dördüncü kurak yılda tüm istatistiki verilerin ötesinde kuraklığın insan yaşamlarını nasıl etkilediğini Los Angeles Times’taki yazı dizisinde çok çarpıcı bir şekilde ele alan Diana Marcum Pulitzer Ödülü’ne layık görülmüştü.

Kuraklığa yenik düşen bir kasabada insanların hayallerinin nasıl günden güne tükendiğini anlatan “Karanlıkta Tükenen Hayaller” başlıklı son makalenin çevirisini yayınlıyoruz. 

KALİFORNİYA’NIN TOZ YUVASI

30 Mayıs Cuma 2014

Huron’da çiftçiler ürün almakta sorun yaşadığı için normalde 20 kişilik bir hasat grubunun yapacağı işi sadece birkaç gündelikçi yapıyor. Bölge sakinlerinin çoğu Kaliforniya’da kuraklığın daha az etkilediği bölgelere göç ediyor.

KURAKLIKLA TÜKENEN HAYALLER

Yağmursuz geçen üçüncü yılda San Joaquin Vadisi’nin tarımla uğraşan insanlarının geçimleri tehlikede.

Diana Marcum Kaliforniya/Hurron’dan bildiriyor.

İki tarım emekçisi ellerindeki çapaları artık var olmayan otların üzerine savuruyordu.

“Gözümüzün alabildiği her yerin otlarla kaplı olduğunu farz edelim,” dedi Francisco Galvez arkadaşı Rafael’e. Belki bu şekilde düşünürlerse tüm haftayı atlatabilirlerdi.

Bugüne kadar tüm işleri birlikte yapmışlardı. Yaşı Galvez’den daha geçkin olan Rafael’in bir kamyonu vardı. Galvez İngilizce konuşuyordu. Ve her zaman birbirlerinin mizah anlayışını sevmişlerdi.

Bu, yalnız ya da birlikte olduğu hiç fark etmeksizin, son zamanlarda bulabildikleri ilk işti.

20 çalışanın olması gerektiği bir tarlada iki kişiydiler. Domates ya da soğan yetiştirmek için yeteri kadar suyun olmadığı bir yerde çiftçinin biri kuraklığa dayanıklı nohut yetiştirebileceğini iddia ediyordu. Nohutların sararmış uçlarına bakıp hükümde bulunarak baştan kaybediyordu iddiayı aslında.

35 yaşındaki Galvez’in tek hayali her gün yorgunluktan bitap düşene kadar çalışmak, yeteri kadar birikim yaptıktan sonra da torunlarıyla vakit geçirmek için bir müddet daha yaşamaktı. İhtiyaç duyduklarında onlara ayakkabı almak istiyordu. En büyük oğlu bir çift ayakkabı istiyordu son günlerde.

Ancak, yerinden kımıldamaya mecali yoktu.

Kaliforniya’nın kuraklığı üçüncü yılına girerken Hector Ramirez gibi emekçiler haftanın bir ya da iki günü iş bulabildikleri için şanslılar. Son zamanlarda piyasada bir saatlik işin karşılığında 8.50 Dolar veriyorlar.

Kaliforniya’nın yavaşça yelkenlerini açan kuraklığı onu da yakalıyor. Her gün pek çok aile iş bulabilecekleri Salinas, Arizona, Washington gibi yerlere gidiyor.

Francisco Galvez (35), Mormon bir misyoner ailesiyle konuşurken mütevazı evinin zemininde oturuyor. Huron’da ekinler değil ama dini inançlar filizleniyor.

Yağmurun yağdığı ve Sierra dağlarının bademleri, soğanları, sığırları ve kavunları sulayacağı kar örtüsünü tuttuğu yıllarda bile Huron’un nüfusu mevsimle birlikte kabarır ve sönerdi.

Bu günlerde Huron’da-ve Mendota ve Vasco’da ve Firebagh’ta ve San Joaquin Vadisi’nin batı yakasındaki tüm diğer tarım topluluklarında-sürekli ikamet eden nüfus bile bavulunu topluyor.

“Bizim sokakta oturanların hepsi buraları terk etti,” dedi Galvez. “Belki de bir gün bu kasaba tamamen ortadan kalkacak. Kim bilir?”

Toz Çanağı günlerinden bu yana, buralar belanın kapıyı ilk çaldığı ve paranın kayıplara karıştığı yerler oldu.

Kuraklık üçüncü yıla girmeden önce, Galvez kirayı ödemiş ve çocukların okul ihtiyaçlarını gidermişti. Tarlaya gitmek üzere yola çıktığında eşi Maya tortilla, fasulye ve meyveden oluşan bir öğle yemeği gönderecekti ona.

Bu Nisan gününde bir öğleden sonrasıydı. Bir gece öncesinden bu yana hiçbir şey yememişti.

850 dolarlık kirasını ödemeyeli bir aydan fazla olmuştu fakat ev sahibi her hafta azar azar da olsa ödemesine izin vermişti.

Geçen ay Maya hamile olduğunu söylerken özür dilemişti.

Günün tüm saatlerinde yemek yemek için bekleyen aç işçi ordusunun yokluğunda, Huron’daki Mexico Kafe çalışma saatlerinde kesintiye gitti. Toz Çanağı günlerinden bu yana bu tür tarım toplumları belanın kapıyı ilk çaldığı ve paranın kayıplara karıştığı yerler olmuştur.

“Yapacak hiç iş olmadığı için kaygılı olduğunu söylemişti,” dedi. “Fakat ona dedim ki, ‘Bebek sahibi olmak üzülecek bir şey değil. Bu bir neşe kaynağı. Üzülme, bir yolunu bulacağız. Elimden gelenin en iyisini yapacağım’,”.

Galvez’in evi üç yatak odası olan bir çiftlik eviydi. Mommy adındaki Şivava cinsi bir köpek zıplıyordu ve köşede bir kasa portakal duruyordu-bir çiftçi Galvez’in yerdeki meyveleri toplamasına müsaade etmişti.

Yeni boyanmış olan duvarlarda okul fotoğrafları, Yosemite’tan manzaralar ve kutsal kitaptan yazıların olduğu bir takvim asılıydı. Pencere camlarından bazıları çatlamıştı ve neredeyse hiç mobilya yoktu.

Galvez’in karısının hamile olduğunu öğrendiği gün gelen insanlar her şeyi alıp götürmüştü, yatakları bile. Sadece ahşap bir sandalye bırakmışlardı.

Aynı sokakta evlerinin karşısında oturan komşuları geniş ekranlı bir televizyon ve yumuşak bir sandalye getirmişti. En büyük pencereyi tamir etmek için Galvez Texas’taki erkek kardeşinden borç para almıştı. Kardeşinin borç para alındığında bir an evvel ödeme yapılmasını bekleyen insanlardan olduğunu söyledi Galvez.

Nohut tarlasında iki günlük iş vardı. İki hafta olmuştu ve Galvez başka bir iş bulamamıştı. Tarlalarda çalışmaktan başka bir şansı olmadığını söyledi. Oaxaca’da okulu dördüncü sınıfta bırakmıştı çalışmak için. 17 yaşından beri Kaliforniya’daydı fakat Amerikan vatandaşı değildi.

Bugüne kadar çok farklı soy isimleriyle çalışmış olan Rafael pek çok taşeron tanıyordu ve bu sayede çok önceden iş ayarlayabiliyordu.

Fakat şimdi, sabahın erken saatlerinde, güneşin batımından çok önce, Meksika yapımı sakatat ve kahve almak için otoparka gidiyorlardı. Diğer gündelikçilerle birlikte bir taşeronun gelmesini ve onlara bir iş teklif etmesini bekliyorlardı.

Geçtiğimiz hafta saat başına rayiç bedel 8 dolardı. Pek çok kişi kasabayı terk etmişti. Çiftçiler neredeyse işçi avına çıkmışlardı, öyle ki, o gün rayiç bedelin saati 8.50 dolara çıkmıştı. Ama yine de Galvez’e iş veren çıkmamıştı. Çalışmak istemesine rağmen eve dönmek zorunda kalmıştı.

Galvez’in en küçük iki kızı, kıkırdamaları birbirine girmiş bir şekilde, boş oturma odasında birdirbir oynuyorlardı. 16 yaşındaki Manuel, altı çocuğun en büyüğü, odasında çalışıyordu.

Galvez sokaklardan uzak durduğu için Manuel ile gurur duyuyordu.

“Okuldan çıkıp direk eve gelir. Dışarda çalışır, TV seyreder ve eve gelir oturur. Biraz zaman geçsin, donanmaya katılacak,” dedi Galvez. “Diğerlerine de onu örnek gösteriyorum, ‘Abiniz gibi’ olun diyorum.”

Galvez hafif utanarak ve başını eğerek, Manuel’in omzuna şakayla bir yumruk indirdiğini ve küçükken yaptıkları gibi boğuştuklarını hatırlıyordu.

“Benimle gurur duyduğunu söylüyor. Büyüyünce benim gibi biri olmak istediğini söylüyor,” dedi Galvez. “Ben de diyorum ki, ‘benim gibi olmanı istemiyorum. Benden daha iyi olmalısın’,”.

Geçen ay Maya hamile olduğunu söylerken özür dilemişti. “Yapacak hiç iş olmadığı için kaygılı olduğunu söylemişti”.

Nisanın sonunda, hava ilerleyen mevsimin sıcaklığını tutuyordu.

Su beton kanallardan akıyordu. İtinayla yerleştirilmiş fıskiyeler sularını “çı-çı-çı” sesleri çıkartarak tarlalara savuruyordu. Kırmızı şortuyla okul takımından bir atlet millerce uzunluktaki mavi-yeşil soğan tarlaları boyunca koşuyordu.

Ortada bir bolluk yanılsaması vardı. Ancak yağmur olmaksızın, Kaliforniya’nın büyük çaplı satın alma, satma, pompalama ve trilyonlarca galon suyu Sacramento Delta’sından kuru ve dibi balçık olan bu ovaya taşıma sistemi bile Huron’da işleri yoluna sokmak için yeterli değildi.

Kovboy şapkalı adamlar bir bankın üzerinde dedikodu yapıyorlardı. Neredeyse boş bir kafede pencerenin kenarındaki masada her öğleden sonra yaptıkları gibi aygın baygın bir vaziyette poker oynuyorlardı.

“Sadece eğlence için, para için değil,” dese de garson, masanın üzerindeki banknot yığınları gözden kaçmıyordu.

Huron çok kısa bir süre sonra ortaya çıkabilecek kasaba hayaletini fısıldıyordu: 2 milyon dolarlık bir açık vardı. Daimi olarak ikamet eden 7000 insanın yaşadığı bir kasabada sadece 1000 kadar kişi oy kullanmak için kaydolmuştu ve bunların da aslında 200 kadarı oyunu kullanıyordu.

Açıkta bulunan iki Şehir Konseyi pozisyonu için hiç kimse adaylığını ilan etmemişti-halen görevi başında olanlar da buna dahil.

Her hafta Galvez’in çocuklarının okuldaki arkadaşlarının sayısı gittikçe azalıyordu.

Antonio Chavarrias adındaki bir tarım emekçisi, kuraklığın diğer doğal felaketlerden farklı olduğunu çünkü diğerlerinin aksine bir başladı mı bitmek bilmediğini söylüyordu.

“Bu kurak geçen üçüncü yıl” dedi, “asıl zorluk bundan sonra başlayacak”.

“Vaziyet daha da kötü bir hal alacak,” dedi. “Hiçbir şey dikemiyorlar. Hasat zamanı geldiğinde ne olacağını düşünsene”.

Chavarrias El Salvador’dan gelmişti. Orada beş saatlik iş karşılığında insanlar 6 dolar kazanabiliyordu. Orada ilgilenmek zorunda olduğu 22 yaşındaki bir kızı ve koleje gidecek 20 yaşında bir oğlu vardı.

“İkisi de kalbimde,” dedi. Onları görmeyeli on yıl olmuştu.

Galvez kararlıydı, ailesi için yapmayacağı tek fedakârlık onları bırakıp gitmekti.

İşlerin henüz bu denli kötülemediği zamanlarda bir defasında tek başına Teksas’a gitmişti çalışmaya. Üç yıldan fazla bir zaman geçmişti. Eşinin hayatında başka bir adam vardı. Eşini neredeyse kaybetmişti.

“Sadece eşimi değil çocuklarla zaman geçirme hakkımı de kaybettim. Her şeyi kaybettim,” dedi. “Bunu tekrar yapmak istemiyorum.”

Ancak kalırlarsa çalışacak bir işi yok. Ailenin ödeyemediği iki aylık kirası vardı.

Bir zamanlar iş için vaktinden önce sıraya giren tarım işçileri şimdi bir işverenin gelmesi ve onlara iş teklifinde bulunması için bir kafede oturup bekliyorlar.

“Bundan sonra ne yapacağımızı düşünmeden edemiyorum, beynimde bu soru zonkluyor hep” dedi.

Mormonlar Galvez’in evindeydi-her hafta düzenli olarak Utah’tan gelen İspanyolca konuşan iki sarışın kadındı bunlar.

Sokağın aşağısında, üzerinde kırışık ekose desenli gömleği olan bir adam güneşin altında yürüyor, ellerini sallıyor ve yanından geçen herkese kendisini tanıtıyordu. Bu adam Lemoore’dan gelen Protestan bir papazdı. 

Kuraklık pek çok dini grubun Huron’a üşüşmesine neden olmuştu. Papazlar sokaklarda yürüyor; eskiden şiddetin ve fuhuşun kol gezdiği barlar şimdi bomboş.

Eski Polis şefi George Turegano “Kasaba merkezinde daha az sorun yaşıyoruz,” dedi “İnsanların ceplerinde artık daha az para var. Başka bir kasabaya taşınmak ve yeni bir iş bulmak için biriktiriyorlar paralarını.”

Turegano işe iki yıl önce başladığında-10.polis şefi olarak başlamış ve uzun yıllar devam etmişti-hukukun uygulanması konusunda, arkadaşlarına Huron’un Vahşi Batı’dan farksız olduğunu söylemişti.

“Gece cinayetleri, fuhuş ve ev içi şiddetin bu küçük Batı yakası kasabalarında olduğu kadar yaygın olduğu pek fazla toplum yoktur,” dedi. “Fakat son zamanlarda kasaba gittikçe durgunlaşıyor”

Galvez’in evindeki baş misyoner Galvez’in 12 yaşındaki ortanca kızı Dianey’i dua etmeye teşvik ediyordu.

“Sadece kalbinden geçenleri söyle,” dedi ona. Dianey sabah uyanabildiği ve büyükannesi son zamanlarda hasta olmadığı için Tanrı’ya şükranlarını sundu. Ama Central Valley’in dört bir tarafında kendini gösteren kuraklık için dua etmedi.

Bir Katolik olarak yetiştirilen Galvez birkaç farklı kiliseye gitmişti bugüne kadar.

“Söyledikleri şeyi seviyorum. Hepsi aslında aynı şeyi söylüyor: ‘Eğer için temizse Tanrı ile konuşabilirsin, o sana ne yapman gerektiğini söyleyecektir,’” dedi.

“İçimi temizlemek için gidecek daha çok yolum var.”

Mayıs ayında, Huron’un nüfusunun tarlalarda ve hasatta çalışan işçilerin gelmesiyle ikiye katlandığı bir mevsimde, Galvez iki hafta içerisinde üç günlük iş bulabildi.

Ailenin elinde 256 Dolarlık bir meblağ kalmıştı. Büyük çuvallarda fasulye ve pirinç stoku yapmışlardı. Mormon misyonerler deforme olmuş kap kekler getirmişti ancak kekler kabın üst kısmına ulaşamıyordu ve kutudaki çikolata üç kat daha fazla donmuştu. İki aile dostu da çantalarda tatlı ekmekler ve bahçelerinden kişniş getirmişti.

Galvez ve Maya bir aile toplantısı için çağrıda bulundular. Galvez çocuklara çok yakında muhtemelen Texas’a taşınmak zorunda kalacaklarını söyledi.

15 yaşındaki Itzel “hayır” demişti çünkü bir erkek arkadaşı vardı. 11 yaşındaki Francisco da “hayır” demişti çünkü onun da okulu vardı. En büyük çocuğu Manuel tek bir kelime bile etmemişti. Sadece elini babasının omzuna koymuştu.

[email protected]

Kaynak: Pulitzer