Stockholm’den İstanbul’a: Ambalajlı İçme Sularına ilişkin Kısa Bir Değerlendirme

Ezgi Ercan

Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün yayınladığı rapora göre[i], Türkiye 2040 yılında en çok su sıkıntısı çekecek olan 33 ülke içinde yer alıyor. Bu yüzden, nüfusu gitgide artan ve çarpık kentleşmenin önüne geçilemeyen İstanbul’da, var olan su kaynaklarını korumak adına, geleceğe yönelik eylem planlarının hazırlanması oldukça önemli. Bu planları oluşturma sürecinde, -Stockholm gibi- musluk suyu oldukça yüksek kalitede olan bir örnek incelenip, benzer yöntemlerin İstanbul’da da uygulanması için çalışılabilir. Stockholm ve İstanbul’u içerisinde bulundukları iklim kuşakları, var olan içme suyu varlıklarının miktarı, nüfusları ve diğer pek çok açıdan birbiri ile kıyaslamak doğru olmaz. Ancak, Stockholm’de belediyenin ve su idaresinin başarılı bir şekilde yürüttüğü çalışmaların belli noktaları incelenerek, İstanbul’daki su krizine sürdürülebilir çözümler getirilebilir.

Ambalajlı İçme Sularına Olan Talep ve Alternatif Olarak Musluk Suyu

İstanbul gibi bir mega kentin sakinleri, alternatifsizlik yüzünden, çeşitli markalar tarafından yaratılan ambalajlı su pazarına önemli bir gelir sağlamakta ve istemeden de olsa çevre kirliliğine katkıda bulunmaktadırlar. İçilebilir kalitede musluk suyu gibi, güvenilir ve kullanılabilir seçenekler sunulmadığı takdirde, büyüyen nüfus ile birlikte, ambalajlı su satışları her geçen yıl artmaya devam edecek ve buna bağlı olarak su varlıkları zarar görecektir.

Ekonomi: İçme suyu ihtiyacının ambalajlı sulardan, yani damacanalar ve şişelenmiş sulardan karşılanması, mevcut tüketim çılgınlığı göz önüne alındığında doğrudan fark edilmese de, ekonomik olmaktan oldukça uzaktır. İstanbul’da musluk suyu, mecbur kalınmadıkça sadece kişisel hijyen ve temizlik gibi amaçlar için kullanılabiliyor. Bunun yanında, içmek ve yemek pişirmek için ayrıca damacanalarla su satın alınmak zorunda. Yani, ödenen aylık su faturalarına ek olarak, genellikle düzenli olarak hesaplanmayan bir de ilave içme suyu ücreti var; böylece ödenen toplam rakam neredeyse iki katına çıkmakta, hatta duruma göre bunu da aşabilmektedir[ii]. Evsel kullanım açısından, aile bireylerinin sayısı arttıkça her iki amaç için kullanılan sulara ödenen ücret de orantılı olarak artmakta ve özellikle belli bir ekonomik sınıf için bu durum zorlayıcı bir hâl almaktadır.

Çevre: Ambalajlı sular, üretildikleri yerlerden farklı araçlarla satış noktalarına taşınmak durumundadır. Bu taşıma esnasında ve üretim sürecinde yakılan fosil yakıtlara bağlı olarak, musluk suyunun borulardan dağıtımına kıyasla çok daha fazla sera gazının atmosfere bırakılmasına sebep olurlar. Ayrıca, musluk suyunun ambalajlanması gerekmediği için, çevreye zararlı plastik, cam vb. maddelerin üretimine katkıda bulunulmaz.

Türkiye, sahip olduğu tatlı su varlıklarını koruyup, iyileştirmek yerine şişelenmiş su endüstrisine çok büyük gelir getiren bir ülke. En başta değiştirmemiz gereken noktalarda birisi de kesinlikle bu.

Çevre Etki Değerlendirme ve Gizli Maliyetlerin Ortaya Çıkışı

İnsanların her türlü temel ihtiyaçları için kullanabilecekleri kalitede ve miktarda musluk suyuna erişimlerinin sağlanması, bir insanlık hakkı olmasının yanı sıra ambalajlı su sektörü ile olan mücadelede  şüphesiz en iyi alternatiftir. Stockholm, dünyanın en kaliteli musluk sularından birisine sahip olsa da, yapılan çalışmalar ambalajlı su satışlarının geçmişe oranla arttığını gösteriyor. Bu artışı değerlendirmek için, Stockholm Tüketici Kooperatifi 2004 yılında geniş bir çevre etki değerlendirme (ÇED) çalışması yürütmüş ve bir şişe içme suyunun “gizli maliyetlerini” net bir biçimde ortaya koymuştur[iii].

Bu çalışma dahilinde farklı markalara ve üretim yerlerine sahip olan ambalajlı içme suları, Stockholm’deki musluk suyu ile karşılaştırılıyor. Bu karşılaştırma, enerji kullanımı, iklim değişikliğine olan etkiler gibi kategoriler dahilinde inceleniyor. Araştırma sonuçları ise oldukça ilgi çekici. Buna göre, Stockholm’ün musluk suyunun üretim, dağıtım ve tüketilecek noktaya olan nakliye kategorilerinin hepsi dahil olmak üzere, diğer tüm ambalajlı sulardan çok daha az enerji gerektirdiği açıkça ortaya konuyor. Ambalajlı suların en fazla enerji kullanımı, toplam kullanılan enerjinin %50’sinden fazlası ile üretim sürecinde yaşanıyor. Enerji kullanımına bağlı olarak, musluk suyunun diğer tüm ambalajlı sulara kıyasla iklim değişikliğine olan etkisi de önemli ölçüde düşük.

Tüketicilere Yönelik Bilgilendirme Çalışmaları

Türkiye’de tüketicilerin bilgilendirilmesi konusunda ciddi eksiklikler var. Çoğu insan, güvenip, parasını verip satın aldığı bazı içme sularının aslında sağlığa zararlı mineral maddelerle dolu olduğunu, hatta kimi durumlarda biyolojik içerikleri sebebiyle açıkça insan sağlığına tehdit unsuru olduklarının bilincinde değil. Bilgiye ulaşmak, Google’da damacana su skandalı yazıp aratmak kadar kolay olsa da[iv], önemli olan, işler skandal boyutuna varmadan, kimse içtiği sudan zarar görmeden ve su kaynaklarımız, iklimimiz, yaşadığımız çevre geri dönüşü olmayan biçimde tahrip edilmeden bir takım bilinçlendirme çalışmalarının yapılması.

2011 yılında İsveç’te tüketilen kişi başı ambalajlı su miktarı 23 lt olarak hesaplanmış[v]. Ambalajlı Su Üreticileri Derneği (SUDER) verilerine göre, Türkiye’de 2011 yılında tüketilen kişi başı ambalajlı su miktarı, 46 lt’si PET şişelerde, 87 lt’si ise damacanalarda olmak üzere toplam 133 lt[vi]. Yine SUDER verilerine göre, 2015 yılında ise bu rakamın toplam 143 litreye ulaşması bekleniyor. Türkiye ile kıyaslandığında İsveç’in ambalajlı içme suyu tüketimi çok daha az gibi görünse de, su kalitesi bu kadar iyi olan bir ülke için yetkililer bunun yüksek bir rakam olduğu görüşünde. Bu yüzden ilgili kamu kuruluşları ambalajlı su tüketimini sınırlandırma amacıyla sürekli bilinçlendirme çalışmaları yapıyor.

Stockholm belediyesi ve su işleri, su kaynaklarının korunmasının musluk suyu kalitesinin artırılarak ve ambalajlı su kullanımının en aza indirilerek sağlanabileceği görüşünde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları ise bundan oldukça farklı. Bununla ilgili olarak, musluk suyunun içilebilirliğini artırılması yerine ambalajlı su markası Hamidiye’nin dağıtım ağının genişletilmesi, hatta İstanbul’un suyunun farklı ülkelere ihraç edilmesi konusundaki çalışmalara daha büyük önem verildiğini görüyoruz. Stockholm’deki belediyelerin ve diğer ilgili  kuruluşlarının internet sitelerinde, insanların neden musluk suyunu, ambalajlı sulara tercih etmeleri gerektiğiyle ilgili bilgilendirici yazılar var.

Bu yazılarda[vii] üzerinde en çok durulan noktalardan birisi, musluk suyunun çok daha ekonomik bir seçim olması. Stockholm’ün musluk suyu, ambalajlı sulara göre 1000 kata kadar daha ucuz ve bu fiyata suyun dağıtımı, arıtımı, su varlıklarının korunması, boruların bakımı ve yağmur suyu yönetimi (yağmur suyunun oluklar, borular vb. yardımıyla toplanıp daha sonra başka amaçlar için yeniden kullanılması) de dahil. İstanbul’da, Stockholm’de veya dünyanın herhangi bir başka kentinde satın alınan ambalajlı sular, birim miktar başına çok daha pahalı olup, fiyatları sadece üretimlerini ve dağıtımlarını kapsamaktadır. Sıkça bilinçlendirme çalışması yapılan bir diğer konu ise, su kalitesi. Musluk sularında günlük yapılan analizlerde, uygun olmayan değerler tespit edilirse anında eyleme geçilip bu durum hızlıca düzeltilebiliyor. Musluk suyu her zaman taze iken, bir şişe suyun ne kadar süre kapalı ortamlarda taşındığı, rafta ne kadar beklediği bilinmiyor.

Sonuç olarak, Türkiye’nin, özellikle de İstanbul’un, artan nüfus, değişen iklim koşulları ve yetersiz bir biçimde yönetilen su varlıkları yüzünden yakın gelecekte çok büyük bir su sorunu ile karşı karşıya kalacağı bir gerçek. Bu noktada, belediyelerin yanı sıra tüketiciler de önemli bir sorumluluğa sahip. Stockholm’de ilgili kurumlar, bilinçlendirme çalışmalarını çok geniş bir alanda yürütürken, İstanbul’da tüketicilerin içtikleri su ile ilgili erişebildikleri bilgilerin oldukça kısıtlı olduğunu görüyoruz. Bu maalesef oldukça eksik olan ve geliştirilmesi gereken önemli bir konu. İçtiğimiz ambalajlı suların kaynağını, kalitesini ve çevreye olan etkilerini sorgulamak, içilebilir musluk suyu gibi alternatifler hakkında bilgi edinmek ve çevremizdekileri bilinçlendirip yetkililere sesimizi duyurmak uzun vadede önemli değişiklikler yaratıp, değerli su varlıklarının korunmasında büyük faydalar sağlayacaktır.

Referanslar

[i] http://www.wri.org/blog/2015/08/ranking-world%E2%80%99s-most-water-stressed-countries-2040

[ii] http://www.suhakki.org/wp-content/uploads/2015/03/istanbuldasukrizi-arastirma.pdf

[iii] http://www.konsumentforeningenstockholm.se/Global/KonsumentochMiljö/Rapporter/SIK_vattenrapport_maj_2004.pdf

[iv] http://www.suhakki.org/2012/07/damacanada-skandal-buyuyor/#.VgJ-tWSqqkp

[v] http://www.livsmedelsverket.se/matvanor-halsa–miljo/miljo/miljosmarta-matval2/dricksvatten-miljo/

[vi] http://www.suder.org.tr/sektor.html

[vii] http://www.svensktvatten.se/Vattentjanster/Dricksvatten/

Ezgi Ercan, Stockholm, Su Hakkı Kampanyası aktivisti

1988 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul Üniverstesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra İsveç’te Lund Üniversitesi’nde Çevre Bilimleri ve Sürdürülebilirlik üzerine Swedish Institute (SI)’den burs alarak yüksek lisans yaptı. Lisans tezini Türkiye’deki alternatif enerji kaynakları ve küresel ısınma hakkında yazdı. Yüksek lisans tezi için Güney Afrika’daki ilkokullarda çevre eğitimi ve aktif öğrenme teknikleri üzerine yerel kuruluşlar ile birlikte çalışmalar yürüttü. Şimdiye kadar kendi çalışmaları, farklı üniversiteler ve çevre kuruluşları için teknik çeviriler yapan Ezgi, su ve çevre kalitesi konusunda da laboratuar ve çalışma deneyimine sahip ve Stockholm’de yaşıyor.

Email: [email protected]