Bahar Ayini

Ömer MadraKaynak: Ömer Madra, Açık Radyo, 4 Nisan 2016

Bir Bahar Akşamı Dünyada…Bahar patlaması dünyamızın bazı kesimlerinde şöyle yaşanıyor: Suriye’de 5 yıllık katliam sonunda güç bela sağlanabilen ateşkese rağmen hastaneler ve okullar bombalanıyor, onlarca çocuk ve kadın ölüyor…Nüfusunun yüzde 12’sine yakını ölmüş ya da yaralanmış, neredeyse yarısı da yerinden olmuş bu ülkede ömür beklenti süresinin 5 senede 15 yaş düştüğü, tüketici fiyatlarının % 53 arttığı açıklanıyor, ama veriler eşit dağılmış değil, varlıklı kesimin etkilenmediği, savaş ve krizin sadece yoksul kesimi vurduğu da belirtiliyor…

Yemen’de ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan, kendi açtığı savaşı kazanamadıkça öfkeleniyor, halı bombardımanları ve İnsansız Hava Aracı İHA (drone) bombardımanları ile yaptığı katliamlar ivme kazanıyor, 23 milyonluk ülke nüfusunun yarısının açlık ve kıtlık içinde olduğu BM kuruluşları tarafından resmen açıklanıyor.

Türkiye’nin Güneydoğu’sunda 8 aydır süregelen savaş durumu artık rutine dönüyor ve neredeyse her gün onlarca kişinin (sivil, asker, polis, militan) hayatını alarak devam ediyor, Güneydoğu’da yakılıp yıkılan kadim şehirlerde “acele kamulaştırma” kararı ile acele “kentsel dönüşüm” hamlesine geçiliyor…

İstanbul’un kalbi İstiklal Caddesi’nde gezen İsrailli turistleri, onları saatlerce takip eden intihar bombacısı teröristler paramparça ediyor…

Türkiye’de barış için bildiri yayınlayan akademisyenler kovuşturuluyor, bir kısmı işten atılıyor, bir kısmı da kendi teslim olduğu halde, kaçma tehlikesine karşı tutuklanıyor, “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılanıyor…

Yine Türkiye’de bir haberi yeniden yayınladıklarında casuslukla suçlanıp 3 ay tutuklu kalan iki gazeteci, AYM tarafından serbest bırakıldıktan sonra yargılanmaya başladıkları zaman içte ve uluslararası alanda basın özgürlüğü için geniş çaplı destek görünce, bu sefer mahkeme tarafından tutuklanmıyor…

Pakistan’ın ticari merkezi Lahor’da Paskalya bayramında lunaparkta eğlenen çoğu çocuk ve kadın 70’in üzerinde insan, 15 yaşında intihar bombacısı bir çocuk tarafından “Hıristiyan diye” paramparça ediliyor…

İsrail askerinin biri, Hebron’da sokakta yerde baygın yatan yaralı Filistinli genci herkesin gözü önünde kafasından vurup infaz ediyor, görüntülerinin yayınlanmasıyla tutuklanmak zorunda kalınan bu katil subay, olayın hemen ardından sosyal medyada kahraman ilan ediliyor…

Somali’de bir Türk okulunun servis aracına yapılan terör saldırısında öğretmenler, şoförler, tercümanlar otomatik silahlarla taranarak öldürülüyor ama Türkleri hedef alan bu korkunç olayı, cemaate bağlı bir okul olduğundan olsa gerek, pek az mecra haber yapmaya layık görüyor…

IŞİD’den geri alınan antik Roma kenti Palmyra’da bulunan toplu mezarda, başlarından vurularak ya da başları kesilerek öldürülmüş sivil, çocuk ve kadın cesetleri çıkıyor…

Irak’ta pazar yerlerinde evlerine yiyecek almaya çalışan siviller kadın-erkek-çoluk-çocuk intihar bombalarıyla paramparça ediliyor…

ABD, çekildiğini ilan ettiği  Irak’ta askeri varlığını sürdürme yolundaki üstü örtülü kararını açıkça ilan ediyor…

ABD Afganistan’daki askeri varlığını azaltma kararından vazgeçiyor ve bu varlığı artırarak sürdürme kararı alıyor…

Wahhabi Suudi Arabistan’da da, onun can düşmanı Şii İran’da da idamlar ve infazlar hızlanarak ve artarak devam ediyor, taşlama ve kırbaçlamalar da…

Azerbaycan’ın ve Ermenistan’ın aynı anda üzerinde hak iddia ettiği Dağlık Karabağ bölgesinde, Azeri ve Ermeni silahlı kuvvetler arasında alevlenen çatışmada ölen onlarca asker arasında  bir çocuk da bulunuyor ve, her 2 tarafa da milyarlarca dolarlık silahı daha yeni satmış olan Rusya, her iki tarafa da itidal telkin ediyor…

BM, dünya çapında 87 milyon küçük çocuğun savaş ve çatışma bölgelerinde büyüdüğünü ve bu ortamın çocukların genetik yapısını etkileme tehlikesinin bulunduğunu açıklıyor…

ABD’de –zaten Ortaçağ’da yazıldığında da yoğun şiddet içeren– klasik çocuk masallarına bu bahar silahlı versiyonlar ekleniyor: Hansel ile Gretel, ellerindeki yarı otomatiklerle cadıları ve düşmanları paramparça etmeye hazırlar…

ABD’nin Iowa eyaletinde 4 yaşın altındaki miniklerin de ateşli silah kullanmasına izin verilmesini öngören yasa tasarısı Meclis’e sunuluyor – ebeveynin sürekli gözetim ve denetimi altında olmak şartıyla tabii!

Washington, DC’de dünya siyasi liderleri Nükleer Güvenlik Zirvesi için toplanıyor, Erdoğan’ın korumalarının protestoculara ve gazetecilere saldırdığı konuşuluyor ve yazılıyor…

Obama, “[Erdoğan’ın] basına  karşı benimsediği yaklaşımın, Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sürükleyebileceğine inanıyorum. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söyledim,” diyor…

Erdoğan da buna karşılık Obama’yı şu sitemkâr sözlerle ossaat yalanlıyor: “Gıyabımda o tür bir açıklama yapıldığını duyunca üzüldüm. […] görüşmemizde o konular gündeme gelmedi. Bana o türden bir şey söylenmiş değil.”

Obama’nın Erdoğan’ı eleştiren sözleri Erdoğan’ı destekleyen basında yer almıyor, Erdoğan’ın, Obama’nın Erdoğan’ı eleştiren sözlerini yalanlayan sözleri ise Erdoğan’ı destekleyen basında manşet oluyor…

Nükleer zirvede işte bu ve buna benzer sayısız söz âfakı sarıyor; ama ne hikmetse nükleer silahların ortadan kaldırılması konusuna kimseler girmiyor. “Nükleer bomba varken nükleer güvenlik olmaz” diyen lider çıkmıyor.

Öte yandan, muhtemelen, Erdoğan, hem ABD’ye, hem AB’ye, hem de Rusya’ya eşzamanlı olarak karşı çıkan tek siyasi lider unvanını işte bu bahar kazanmış oluyor… (Çin konusunda ise “rivayet muhtelif: Ortaklaşa füze yapımı projesi iptal  zaten ve ayrıca arada Sincan Türkleri yüzünden bir tatsızlık da yok değil.)

AB ile Türkiye arasında varılan “taş yürekli” ve “illegal” anlaşma ile bire bir mülteci takasının Nisan başında yürürlüğe girmesi beklenirken, anlaşmanın mültecilere hayatı büsbütün çekilmez hale getirdiği görülüyor. Zorla Türkiye’ye gönderilmesi öngörülen Suriyeli mülteci ve göçmenlerden yüzlercesi, Sakız adasında bulundukları kampta isyan çıkarırken, Pire’de hasım etnik gruplar birbiriyle kıyasıya çatışmaya giriyor ve Yunanistan tümden kaosa sürükleniyor…

“Suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan akademisyen ve entelektüelleri “oluk oluk kanlarını akıtacağız”, “kanlarıyla duş alacağız” söylemleriyle tehdit eden suç örgütü lideri, “reis” lakabıyla maruf Sedat Peker’e Türkiye Gençlik Ödülleri etkinliğinde “En İyi İş Adamı” ödülü veriliyor…

Ülkenin dört bir yanında kömür yakıtlı 80 termik santral, ayrıca dev barajlar, havalimanları, karayolu köprüleri inşa projeleri hızla sürerken, Kanal İstanbul planlanırken, Güney Kutbu’nda iklim değişikliği, buzullar vb. konularında bilimsel araştırmalar yapmak üzere bir Türk ekibi Antarktika’ya gidiyor ve Türk bayrağını Güney Kutbu bölgesine bir kez daha dikiyor.

Orman ve Su İşleri Bakanı 2071’e kadar, dünya nüfusuna eşit sayıda, yani 7 milyar ağaç dikileceğini açıklıyor, ama mühendis olmasına rağmen, tanesi 10 TL gibi imkânsız ucuzlukta olsa dahi, mesela 70 milyar TL gibi bir paranın kimin vergileriyle ya da nasıl başka bir yolla bulunacağını açıklamıyor.

Gene aynı Bakan, Türkiye’nin de aralarında olduğu Doğu Akdeniz ülkelerinde son 900 yılın en kötü kuraklığın yaşandığını açıklayan Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’ne (NASA) sert çıkıyor ve lafı çakıyor: “NASA da kim? Biz onlardan iyiyiz!”

* * *

O Sırada Paralel Evrende…

Büyük çaplı bir uluslararası araştırmada Antarktika ve Grönland’da (yani hem Güney, hem de Kuzey Kutuplarında), buzulların daha önce bilim insanlarınca hesaplandığından çok daha hızlı hareket ettiği, her iki kutuptaki buz örtülerinin bir daha geri döndürülemez şekilde dağılıp gitme tehlikesine çok yakın olduğu belirtiliyor.

Geniş çaplı yeni bir NASA araştırması Filistin, İsrail, Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Türkiye ve Ürdün’ü içeren Doğu Akdeniz havzasında son 900 yılın en şiddetli kuraklığının hüküm sürdüğünü ortaya koyuyor. 1998’de başlayan kuraklıkta “parmak izi”nin, yani insan kaynaklı iklim değişikliğinin önemli payı saptanıyor: “Doğu Akdeniz bölgesi, gezegenin insan tarafından ısıtılmasının etkilerini şimdiden hissediyor” diyor araştırmacılar!

Çok ayrıntılı ve kapsamlı bir başka araştırma, aynı bölgede, medeniyetlerin beşiği Mezopotamya’da, güney Irak’ta 5 bin yıldır yeşerip yaşayan saz-bataklık kültürünün (Ma’dan) insan kaynaklı iklim değişikliği yüzünden sonsuza dek yok olmaya doğru hızla gittiğini ortaya koyuyor. Araştırmada, yeryüzünün en büyük su sıkıntısı çeken 33 ülkesinden 14’ünün bulunduğu Orta Doğu bölgesinde, iklim değişikliğinin asıl kadınları vuracağı vurgulanıyor.

Büyük çaplı bir başka araştırmada Gezegenin, bundan 11-12 bin yıl önce buzul çağından çıkarken yaşadığından 50 kat hızlı ısındığı açıklanıyor! Geçen Aralık’ta Paris zirvesinde varılan anlaşma uygulanır ve 2 derecelik ısınma eşiği aşılmazsa bile New York, Londra, Venedik, Rio, Kahire, Jakarta, Kolkata, Şanghay gibi yeryüzünün belli başlı tüm liman şehirlerinin sular altında kalacağı (evet, İstanbul’un da!), dünya nüfusunun 1/5’inin (evet, 1 buçuk milyar insanın!) mecburen yerini yurdunu bırakıp karaların iç kısımlarına kaçacağı belirtiliyor.

İnsan kaynaklı küresel ısınmayı ilk açıklayan iklim bilimci, NASA eski direktörlerinden Dr. James Hansen, birçok meslektaşı ile birlikte kaleme aldığı kapsamlı araştırmada, fosil yakıtların bu hızla yakılmaya devam edilmesi halinde denizlerin metrelerce yükselerek dünyanın tüm sahil kentlerini – ve onların tüm tarihlerini! –  sular altında bırakmasının, daha önce söylendiğinin aksine yüzyıl sonunu bulmayacağını, bunun genç kuşağın ömür süresi içinde “birkaç on yılda” (yani 40-50 yılda) gerçekleşebileceğini öngörüyor!

Yine NASA, Gezegen’de ölçülen en yüksek ortalama sıcaklığın geçen Şubat ayında meydana geldiğini açıklıyor. Yani, 200 küsur yıl önce endüstri çağının başlamasından 2015 Ekim’ine kadar geçen sürede gezegeni 1 derece ısıtan insanlığın, o tarihten bu yana geçen sadece 4 aylık süre içinde 0.57 C derece daha ısıttığı belirtiliyor!

Bir başka önemli uluslararası araştırma da kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlardan atmosfere boca edilen karbon salımlarının, 66 milyon yıl önceki dinozorlar çağından beri en yüksek seviyeye çıktığını söylüyor!

Karbon salımları konusundaki son araştırmalardan birinde ise, gezegenin tarihinde kaydedilmiş en yüksek yıllık karbondioksit salımı artışına tanık olunduğu, atmosferdeki sera gazı seviyesinin de milyonda 404 parçacık (ppm) seviyesini aştığı bildiriliyor! (Hansen ve meslektaşları, gezegenin bildiğimiz gezegen olmaktan çıkmasını önlemek için bu seviyenin 350 ppm’e çekilmesinin şart olduğunu daha önce açıklıyordu.)

Kuzey Kutbu’nda yerlilerin geleneksel İditarod kızak köpeği yarışmalarının, tarihinde ilk kez kar yokluğu nedeniyle yapılamadığı, yüzlerce kilometre öteden taşınan tonlarca kara rağmen yarışın ancak sulu kar – çamur bulamacı içinde bin bir zorlukla yapılabildiği bildiriliyor.

Kuzey Buz Denizi’nin rekor bölümünde bu kış donma olmadığı, deniz buzlarının yüzölçümünün, kayıtların tutulmasına başlandığı 1979’dan bu yana en düşük kış seviyesine düştüğü belirtiliyor. Buz örtüsünün böylece 14.54 milyon kilometre kareye düşmesinin, artık Kuzey Kutbu’nun deniz buzlarının sürekli küçülme sürecine kilitlenmesi anlamına geldiği bilim insanlarınca ortaya konuyor – hem de daha 2016 erime mevsimi başlamadan!

Yeni yayımlanan kapsamlı bir diğer bilimsel araştırmada Kuzey Kutbu’nda Grönland’daki buz ve buzul erimesinin olağanüstü yoğunluk ve hızından dolayı erimenin artık “kendi kendini beslediği” saptanıyor. Yani, Grönland buz(ul)ları “kendi kuyruğunu yiyen yılan” durumuna düşüyor! (Sadece Grönland adasındaki buz örtüsünün tamamen erimesinin, dünya denizlerinin seviyesini 6 metre yükselteceği de bu arada hatırlatılıyor.)

Başka yeni araştırmalarda Sibirya’da buz örtüsü üzerinde birbiri ardından pıtrak gibi ortaya çıkmaya başlayan –kimi 30 metre çapındaki– dev kraterlerin, saatli iklim bombasının gittikçe daha yüksek çıkan “tiktak”ları olduğu belirtiliyor – “Arktiktak!” Arktik bölgelerin artık baş döndürücü –hatta insanın boynunu kıracak – bir hızla ısındığı, bu yüzden de sürekli donmuş toprak tabakasının (permafrost) çözüleceği, bu çözülmenin salacağı metan gazının da karbondioksitten 25 kat daha büyük sera etkisi yaratacağı rapor ediliyor.

ABD başkanı Obama, işte bu gibi sebeplerle, Arktik bölgenin (Kuzey Kutup bölgesi) iklim değişikliğinin “sıfır noktası” (ya da “patlama merkezi”) olduğunu söylüyor, ama hemen ardından da Atlantik Okyanusu’nda balinalarla diğer deniz canlıları için “patlama merkezi” olduğu bilinen su altı sismik petrol-doğal gaz aramalarına ruhsat vermeyi planlıyor.

Buzlarda erime mevsimi başlamadan erime rekorları kırılırken, orman yangınları mevsimi başlamadan orman yangınlarında kırılan rekorlara da rastlanıyor. ABD’nin Kansas eyaleti, eyalet tarihinin en büyük orman yangınında –Oklahoma ile birlikte– yalnızca bir hafta içinde 160 bin hektardan fazla orman alanını yangınlara kaptırıyor – ve daha baharın başındayız! (“Baharı görmeden yaz geldi geçti” türküsü bir kez daha zihinlerde çalınıp söyleniyor.)

***

… Ve Baharda 3-G! Ya da Paralelin Paraleli

Yoksa 4,5 G mi demeli? Ya da 3 Y?

Baharla birlikte dünyanın dört bir yanında ve elbette ülkede de müthiş kararlı mücadeleler sürüyor: Yerel-yatay-yavaşça. ABD’de 20 eyaletin başsavcıları dev petrol şirketine ceza ve tazminat davası açıyor. Aktivistler, “Exxon, İklim Değişikliği hakkında her şeyi hep biliyordu, ama 40 yıl gizledi ve biz bilmeyelim diye her şeyi yaptı, ama işin sonuna yaklaşıyoruz” diye ‘afişe çıkıyor’…

Çocuklar ve gençler, iklim değişikliğinin etkilerinden koruyacak tedbirleri almadı diye ABD’de devleti dava ediyor. Kuzey’de Karadeniz’de Artvin Cerattepe madenlere topyekûn direniyor, Ardanuç’ta HES istemiyor, Güney’de Akdeniz’de Mersin’de, Arsus’ta ve birçok yerde yeni kömür santralleri projelerine, Ege’de Aliağa’da madenlere ve atıklara direniş hızla örgütleniyor…

Öte yandan, iklim değişikliğini durdurmak için çok geç kalınmadığı, üstelik yenilebilir enerjiye geçişin süper-ucuza geleceği bilimsel raporlarda ortaya konuyor…

İklim değişikliğini durdurma mücadelesinin ön safında yer alan ve fakat genellikle sesleri pek az duyulan kadınlar, insanlığın doğduğu kıta olan Afrika’dan başlayarak bu durumu yavaş yavaş değiştirmeye başlıyorlar…

Avrupa’nın en büyük kömür yakıtlı termik santrali Longannet, 46 yıllık faaliyet sonunda herkesin gözü önünde kapatılıp mühürleniyor ve böylece, 115 yıl sonra İskoçya nihayet kömürden tamamen arınmış bir ülke oluyor. Üstelik bununla da kalmıyor ve bundan sadece 4 yıl sonra, 2020’de enerji ihtiyacının tümünü yenilenebilir kaynaklardan elde etmeyi taahhüt ediyor…

Baharda işte böyle dönüyor dünya ve devran.