1999’dan 2016’ya ne değişti?

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı raporda yıllar içinde öncelikli çevre sorunlarının nasıl ilerlediğine ilişkin verilere yer verilmiş. Bu yazıda bu değişimi ele alacağız.

Birinci çalışma 1999-2001 yıllarında başlıyor. Onuncu ve son çalışma 2016 yılını içeriyor. Raporda su kirliliğine ilişkin özetlenen sonuç şöyle: “Su kirliliği ile ilgili önceliğe baktığımızda ise 1999-2008 yılları arasında artan bir eğilim göstermesine karşın, 2009-2010 döneminde azaldığı, 2012 yılından sonra tekrar artma eğilimine girdiği görülmektedir.” 1999-2001’de su kirliliğinin 1. öncelikli sorun olduğu il sayısı 24 iken 2016’da bu sayı 30’a çıkmış.

GRAFİK:2  BİRİNCİ ÖNCELİKLİ SORUNLARIN YILLAR İTİBARİYLE KARŞILAŞTIRILMASI

Kaynak: TÜRKİYE ÇEVRE SORUNLARI VE ÖNCELİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU ( 2016 yılı verileriyle),2018, sayfa 41

Oysa 24 Haziran seçimleri öncesinde AK Parti’nin kamuoyu ile paylaştığı seçim beyannamesinde “25 havzanın, havza koruma eylem planlarını 2013 yılı sonunda tamamladık ve Avrupa Birliği normlarına uygun olarak izleme programlarını hazırladık”tan tutun da “Ergene Havzası Eylem Planı kapsamında 13 adet İleri Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi ve 3 adet Atıksu Kollektör Hattını tamamlayarak hizmete aldık” gibi aziz milletin hizmetine sunulmakla övünülen çalışmalardan bahsedilmekte. Yukarıdaki grafik ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan bu yazıya konu olan raporun her bir verisi herhangi bir iyileşme olmadığı gibi, öncelik sıralaması değişse de çevresel sorunların gittikçe artığını gösteriyor.

Raporun değerlendirme bölümünde “2016 yılı Raporu sonucuna göre ülkenin en öncelikli sorunu olarak nitelendirebileceğimiz su kirliliğinin önüne geçmek için en başta; arıtılmadan alıcı ortamlara deşarj edilen evsel ve sanayi kaynaklı atıksular entegre çözümlerle kontrol altına alınmalı ve uygun arıtma teknolojileri kullanılarak çevreye zararsız hale getirilmelidir. İlçe belediyelerinde daha yaygın olan atıksu altyapısı sorunlarının önüne geçilmelidir. Zirai faaliyetlerde kullanılan ilaç ve gübrelerin doğru zaman ve miktarda kullanılması sağlanmalı, kullanılmış tarımsal ilaç ambalajlarının uygun bertarafı sağlanarak doğaya yayılması önlenmeli, tarımda uygun sulama teknikleri kullanılarak ilaç ve gübrelerin drenaj sularıyla su kaynaklarımıza bulaşma riskinin önüne geçilmelidir” deniyor.

Biz de tüm bunlar için gerekli olan altyapı sistemlerinin kurulması, gerekli finansmanın sağlanması ve denetlenmesi işi kamuya yani bu raporu hazırlayan başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ve devlet kurumlarına aittir diyoruz.

Temmuz ayının başında Yalova’nın Akasya Park sahilinde oluşan kirliliğe ve denize girme yasağına karşı Yalova Sağlık İl Müdürlüğü’nün yaptığı açıklama ifade etmeye çalıştığımız anlayışı çok iyi gösteriyor. “Plaj yanında denize dökülen Safran deresinde dönemsel olarak su yoğunluğunun artması ve dereye karışan diğer su katılımları sonucu derenin denize döküldüğü noktalarda dönemsel kirlilik olduğu düşünülmektedir” diyerek kirliliğin nedeni deredir deniyor. Oysa belediyelerin ve diğer kamu kuruluşlarının görevi, açığa çıkarması gereken şey; derenin ve dolayısıyla denizin kirlenmesine neden olan faktörleri tespit etmek, sağlığa ve çevreye zarar veren bu kaynağın bir an önce engellenmesini sağlamaktır.

Raporun tamamını görmek için tıklayınız.