Hasankeyf ve Dicle Vadisi kurtarılabilir, kurtarılmalıdır

Ilısu Barajı’nın inşaatı tüm eleştirilere rağmen sürüyor. Bir yandan Hasankeyf’te yer alan tarihi eserleri yerinden sökülüp yeni yerlere taşınırken, bir yandan da barajın suları altında kalacak bölgeyi insansızlaştırmaya dönük adımlar atılıyor. Çektiği belgesellerle yaşam hakkı ihlallerine odaklanan Ali Ergül, Mezopotamya Ajansı’ndan Metin Yoksu’ya baraj inşaatını durdurmak ve Hasankeyf’i kurtarmak için yapılabilecek çok şey olduğunu anlattı: “Hasankeyf ve Dicle Vadisi kurtarılabilir, kurtarılmalıdır. Yoksa hepimiz bunun sorumluluğu altında kalırız” 

Röportajda yönetmen Ali Ergül Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’na karşı baro ve meslek odalarının sessiz kalmaması gerektiğini ifade ediyor. Özellikle barolara Ilısu Barajı’nın uluslar arası sözleşmeleri ihlal ediyor olması nedeniyle çok iş düştüğünü belirten Ali Ergül, sessiz kalmama çağrısı yapıyor.

12 bin yıllık bir tarihe sahip olan Hasankeyf Ilısu barajı nedeni ile sular altında kalma tehlikesi ile karşı karşıya. Kentte tahribat gün geçtikçe büyüyor. Bugüne kadar Zeynelbey Türbesi, Artuklu Hamamı ve İmam Abdullah Zaviyesi’nin yerinden edilerek taşınmasının ardından tarihi Sultan Süleyman ve El-Rızk camii minarelerini de taşları tek tek sökülerek yeni yerine taşınma sürecinde.

Tarihi eserlerin taşınıyor olması iddia edilenin aksine bu eserlerde büyük ve tamir edilemez bir tahribat yaratıyor. Bir başka skandal uygulama ise tarihi Hasankeyf kale duvarlarının betonla kaplanması oldu.

Ali Ergül taşınan eserlerin taşınma sırasında ciddi zararlar gördüğünü belirtiyo ve Ilısu Barajını tahribat projesi olarak tanımlıyor: “Taşınma meselesinin iki boyutu var. Bunlardan birincisi eserin olduğu alandan koparılması, çalınması. Bir diğeri de zarar verilerek taşınmaları. Bu iki durumun da hukuksal hiçbir açıklaması yok.”

Ali Ergül’ün röportajda yaptığı önemli bir vurgu, Hasankeyf’in yaşanan tahribatta rağmen Dicle Vadisi ile birlikte hala kurtarılabilir olduğu gerçeği. Ancak bunun için başta barolar olmak üzere meslek odaları ve sivil toplum örgütlerinin yaşananlara sessiz kalmaması gerekiyor. 

“Bu nehri çok uzun yıllardır yok edilmeye çalışıyorlar. Ilısu Barajı ve HES projesi bu tahribatın sondan ikinci halkası. Eğer bu proje hayata geçerse Cizre Barajı ile nehir, içinde barındırdığı ekolojik yaşam ve hayat verdiği çevresiyle yok edilecek.”

Bugüne kadar Hasankeyf ve Dicle Vadisi’ni kurtarmak için binlerce insanın mücadele yürüttüğünü belirten Ergül, yapılan her çalışmanın kıymetli olduğunu ve tarihsel olduğunu vurgulayarak, mücadelenin yeniden başlaması gerektiğini söyledi.

Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin ancak mücadele ile kurtarabileceğini kaydeden Ergül şöyle devam etti:

“Baroların ve meslek odalarının artık görevlerini yapmaları gerekiyor. Bizim kazanma gücümüz var. Çünkü Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler var. Bu projede, sözleşmelerin hiçbirine uyulmuyor. Biz geri çekildikçe dinamitlerle tarihi alan yok ediliyor. Hasankeyf ve Dicle Vadisi kurtarılabilir, kurtarılmalıdır. Yoksa bunun sorumluluğu altında kalırız hepimiz. Yeni Hasankeyf denilen bölge tarihi bir alan. Buradan çıkan tarihi eserler hasıraltı edildi.”

Hasankeyf’te yaşatılacak örnek bir belediyeciliğin bölgeyi kurtarabileceğini belirten Ergül, “Türkiye’de devrimci demokrat belediyecilik örneği ne yazık ki çok az. Bu kadar tahribatın da merkezi iktidarlar tarafından yapılabiliniyor olmasının belki de en büyük nedeni bu. Eğer Ilısu Barajı ve HES projesi hayata geçirilir, tarih yok edilir, milyonlarca canlı öldürülürse bu merkez iktidarlar daha da saldırganlaşacak. Önümüzdeki dönem daha büyük felaketlerin dönemi olacak” diye konuştu.

Hasankeyf’in sular altında kalması durumunda binlerce insanın zorla evlerinden göç ettirileceği, milyonlarca canlının öldürüleceği ve insanlık tarihinin kesişme noktalarından olan tarihi Hasankeyf’in sular altında bırakılacağına vurgu yapan Ergül, “Göçle birlikte ekonomik kriz ve beraberinde kültürel ve aile bağları yok olacak” dedi.