Ergene’nin kirli suyu Marmara’ya gelecek

Sözcü yazarı Çiğdem Toker, Bület Şık davasının izlenimlerini köşesine taşıdı: Genel Baro başkanları o duruşmada; ırk, dil, din, cinsiyet, yaş, dünya görüşü gözetmeden hepimizin yaşam hakkını savundu.

Sözcü yazarı Çiğdem Toker, kansere yol açan ürünlerle ilgili yazı dizisi nedeniyle hapis cezası almakla yüzyüze bırakılan Gıda Mühendisi Bülent Şık’ın davasını köşesine taşıdı. Şık’ın ‘Trakya’nın en önemli su kaynaklarından Ergene Nehri’nin araştırma sonuçlarını açıklamadığı için Sağlık Bakalığı’na tepki gösterdiğini hatırlatan Toker, “Ergene’den doğan kanser kader midir?” sorununu yöneltti. Toker aynı zamanda yaşam savunucularının Bülent Şık tanıklıklarını da köşesine taşıdı. Toker’e konuşan Tekirdağ Barosu Başkanı Sedat Tekneci “Ergene’nin kirli suyu Marmara Denizi’nin 1 km açığına atıklar, borularla akıtılacak. O atıklar dip akıntılarıyla İstanbul’a gelecek” dedi.

Kocaeli Dilovası ve Ergene Nehri Havzası’ndaki illerde artan kanser vakalarına neden olan kimyasalları tespit etmek üzere 2011-2106 yılları arasında Sağlık Bakanlığı tarafından çok geniş kapsamlı bir araştırma yapılmıştı. Ancak 2017’de Sağlık Bakanlığı tarafından araştırmanın sonuçlarının açıklanması beklenirken, hâlâ hiçbir açıklama yapılmadı. Bu aşamada projede görev almış akademisyenlerden Bülent Şık, Bianet’te bir yazı kaleme aldı ve Sağlık Bakanlığı’na “Ergene ve Dilovası’nda yapılan kanser araştırması sonuçları neden açıklanmıyor?”  diye sordu.

Köşesinde, Bakanlığın yaptığı araştırmaya bütçeden milyonlar harcadığını hatırlatan Toker şöyle devam etti; “Istranca’dan Saros Körfezi’ne uzanıyor. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ bu nehrin havzasında. Ve 2 bin 500’ün üzerinde fabrika bu havzada plastik, deri, kozmetik, tekstil vb üretiyor. Fabrikalar yıllardır kimyasal atıklarını Ergene’ye dökmüş. Sorumsuzca. Kimyasal atıklardaki ağır metaller suya, havaya, toprağa, tarımsal ürünlere karışıyor. Geçen cuma yazdım. Sağlık Bakanlığı bütçeden milyonlar harcayarak kapsamlı bir bilimsel çalışma yürüttü. Ergene Havzası’ndaki üç ille birlikte Kocaeli ve Antalya’yı da içine alan beş ilde “Çevresel Faktörlerin Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi” araştırması 5 yıl sürdü.”

Bakanlığın sonuçları açıklamadığının altını çizen Toker “Sağlık Bakanlığı, halk sağlığı için halkın parasıyla yaptığı çalışmanın sonuçlarını halktan gizliyor. Yetinmiyor. Projede yer almış (sonra uzaklaştırılmış), elindeki verileri halka yazı dizisiyle duyuran bir bilim insanının hapse atılması için uğraş veriyor. Bakanlık, bölgede kanser vakalarındaki artışa ışık tutacak bu verilerin yer aldığı yazı dizisi dolayısıyla suç duyurusunda bulundu. 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan Dr. Bülent Şık, 7 Şubat’ta yargılanmaya başladı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Şık’ın avukatları Can Atalay, Tora Pekin’in “derhal beraat” talebini reddetti ve davayı mayıs sonuna erteledi.” ifadelerini kullandı.

Bülent Şık’ın davasını izlemek için gelenlerle görüştü;

“Baro başkanları Türkiye için oradaydı. Duruşmayı izledim. Tekirdağ’dan, Kırklareli’den, Kocaeli’den, Ankara’dan, Antalya’dan gelen baro başkanları Bülent Şık için orada değillerdi. Baro başkanları o duruşmada; ırk, dil, din, cinsiyet, yaş, dünya görüşü gözetmeden hepimizin yaşam hakkını savundu.

Bu tanıklığı sizlerle paylaşıyorum:

‘ERGENE’NİN KİRLİ SUYU İSTANBUL’A AKACAK’

Sedat Tekneci (Tekirdağ Barosu Başkanı): Ergene Nehri ilimizden geçiyor. Istrancalar’dan tertemiz doğan su, Ergene’de simsiyah akıyor. 7-8 yıl önce kirliliğin önlenmesi için projeler yapıldı ama her şey yarım kaldı. Arıtma tesisi kurmanın maliyeti yüzünden birçok fabrika, atıklarını arıtmadan acımasızca derelere veriyor. Bu köylerde yetişen pirinci almıyorum. Gencecik çiftler tüp bebek merkezlerinde tedavi görüyor. Sebebi bu. İstanbul’da yaşayan arkadaşları uyarıyorum: Ergene’nin kirli suyu Marmara Denizi’nin 1 km açığına atıklar, borularla akıtılacak. O atıklar dip akıntılarıyla İstanbul’a gelecek.

‘BİLGİLER NEDEN GİZLENİYOR’

Erinç Sağkan (Ankara Barosu Başkanı): Avukatlık Kanunu, insan haklarını savunmayı barolara bir hak ve sorumluluk olarak yüklediği için buradayım. Sağlıklı çevrede yaşamak anayasal haktır. İlk defa 1 milyon 300 bin çocuğun, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını savunduğu için yargılanan birini görüyorum. Sağlık Bakanlığı’nın şikayet dilekçesinde iddianamede açıklanan bilgilerin gerçek dışı olduğuna dair beyan yok. Yani Bülent Şık’ın açıkladığı kansere yol açan etken maddelerin araştırma bölgesinde sınırların çok üzerinde olduğunu gösteren araştırma sonuçlarının doğruluğu bakanlığın da kabulünde. Gerçekliği kabul edilen bu bilgilerin halktan neden gizlenmesi gerektiğinin cevabını bekliyoruz.

‘MUHATTAP BİLİM İNSANI OLMALI’

Bahar Gültekin Candemir (Kocaeli Barosu Başkanı): Bu davanın muhatabı bir bilim insanı olmamalıdır. Anılan projede çevre kirlenmesinin su ve gıdalara etkileri ve dolayısıyla Türkiye’nin kanser haritasında ilk sıralarda yer alan Kocaeli, Tekirdağ ve Kırklareli bölgesiyle ilgili çok önemli tespitler bulunmaktadır. Bu sandalyeye çevreyi kirleterek yaşam hakkımızı tehdit edenlerin oturması gerekirken, bir bilim insanının sanık sandalyesinde oturması hukuka aykırıdır, adalet duygumuzu rencide etmektedir. İlgililerden kamu sağlığı adına hesap sorulmalıdır.

‘3 YIL ÖNCE SAPTANDI’

Turgay Hınız (Kırklareli Barosu Başkanı)
– Ergene Havzası’nda yaşıyoruz. Bu bölgede yetiştirilen ürünler bütün Türkiye’ye dağılıyor. Çok değerli bir bilim insanının, bilimsel yollarla elde ettiği bilgileri açıkladığı için yargılanması bizleri derinden üzmüştür. Aynı zamanda köyde yaşıyorum, ailem çiftçi. Yetiştirdiğimiz ürünler ile yoğun çevresel kirlenmeden dolayı adeta kendi kendimizi zehirliyoruz. Bilmeden her gün intihar ediyoruz. Yaşadığım köyle birlikte beş köyün şebeke sularındaki arsenik oranlarının olması gereken sınırların çok üzerinde oldukları 3 yıl önce saptandı.

Cenk Soyer (Antalya Barosu Başkan Yardımcısı): – Burada bilimsel veriler yargılanıyor. Cezalandırılmak istenen de bilimdir.

Burcu Öztoprak Alsulu (İstanbul Barosu Sağlık Hukuk Merkezi): Sağlık Bakanlığı görevlileri suçunu örtbas ettikleri için suç duyurusunda bulunulması gerekiyor.
Yazının başlığındaki soruyla bitiriyorum:
Ergene’den doğan kanser bizlerin kaderi midir?”