Ambalajlı Özelleştirme

Su Hakkı Kampanyası olarak bir süreden beri  “sağlıklı, doğal, en ideal” içme suyu olarak sunulan ambalajlı su konusunu ele almayı düşünüyorduk. Nasıl olmuştu da kısa bir süre öncesine kadar bütün içme suyumuzu evlerimizdeki musluklardan karşılarken şimdi sadece musluk suyunu temizlik amaçlı kullanır hale gelmiştik. Hatta dişlerimizi fırçalarken ya da bebeklerin yıkanmasında dahi, musluktan akan su yerine damacana suları kullanmak, bunun için ayrıca para ödemek bir zaruret haline dönüş(türül)müştü?

Doğal Kaynak ve Maden Suyu Üreticileri Derneği’nin (SUDER) Başkanı Olcay Sunucu, verdiği bir röportajda “su şirketleri yıllardır büyük şehirlerde su satmak için mücadele etti, şimdilerde ise büyük şehirlerimizde fakir-zengin her eve damacana su giriyor. Köylü de damacana su tüketmeye başlayınca, sektörün geleceğinin parlak olduğu görülüyor.” demiş.  İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nün 2008 yılında İstanbul’da 437 kişi ile yaptığı anket çalışmasının sonuçları da su şirketlerinin büyük şehirlerde verdiği mücadelede başarılı olduğunu gösteriyor. Ankete katılanların %95,64’ü içme suyu olarak damacana suyu kullandığını, %63,84’ü yemeklerde dahi damacana suyu kullandığını söylemiş. Bu, ambalajlı su üretimi yapan şirketler açısından büyük bir başarı olmasına rağmen, yine de yeterli görülmemekte. Onların hedefleri çok daha büyük… Hedeflerinin ne kadar büyük olduğuna gelin bir de sektörün ekonomik verileriyle bakalım.

Ambalajlı şişe suyu, günümüzde küresel içecek endüstrisinde oldukça büyük bir yere sahip ve hızla büyüyen bir sektör. Türkiye’de de su sektörünün son 5 yıllık rakamları sektördeki büyümeyi çok net biçimde gösteriyor.

2007 yılında sektörün toplam cirosu 2.5 milyar TL, 2008’de 3 milyar, 2009’da 3.1 milyar, 2010’da 3.3 milyara ulaşmış. 2011 yılında sektördeki toplam cironun yaklaşık 3.45 milyar TL’ye ulaşması beklenmekte.

2007 yılında %74’ü damacana %26’sı diğer ambalajlı sular olmak üzere toplam 8.11 milyar litre su satılırken 2008’de su satışı 8.7 milyar litreye ulaşmış ve bu hacmin 6.3 milyar litresi %4’lük büyüme ile damacana, 2.4 milyar litresi ise, %15’lik büyüme ile pet şişe satışlarından sağlanmış. 2009 yılında su satış miktarı 9 milyar litreye, 2010 yılında ise 9.3 milyar litreye ulaşmış. 2011 yılında 9.8 milyar litreye ulaşması beklenmekte.

Ambalajlı su tüketiminde kişi başına kullanım verilerine baktığımızda da Türkiye’de ambalajlı su tüketiminin AB’deki tüketim seviyelerine yaklaştığını görüyoruz. İtalya’da yıllık kişi başı tüketim 189 lt, Almanya’da 165, İspanya’da 123 lt. 2010 yılında Türkiye’de yıllık kişi başına ortalama tüketim 46 lt pet, 86 lt damacana olmak üzere 128 lt’ye ulaşmış durumda. 2011 yılında ise yıllık kişi başına ortalama tüketimi 46 lt pet, 89 lt damacana olmak üzere toplam 135 lt olarak gerçekleşmesi beklenmekte.

Ambalajlı su sektörü iç piyasada hızla büyürken ihracat hacmi de gittikçe genişlemekte. 2008 yılında TÜİK verilerine göre toplam ihraç edilen ambalajlı su 103.918 ton ve  toplam ciro ise 19 milyar dolar iken, 2009 yılında toplam ihraç edilen ambalajlı su 123.364 ton ve  toplam ciro ise 19.6 milyar dolara ‘ulaşmış durumda.

Türkiye’de 250’den fazla yerli ve yabancı firma ambalajlı su sektöründe pazar payını arttırmak için rekabet halinde. Pet şişe su sektöründe Coca Cola’nın Damla’yı, Pepsi’nin Aqua’yı, Nestle’nin Erikli’yi ve Danone’nin Hayat’ı satın almasıyla yabancı firmaların payı %50’ye ulaşırken, damacana su satışlarında yerli şirketlerin %70 hâkimiyeti bulunmakta. Evian, Contrex, Perrier, San Pellegrino, Gerolsteiner, Acqua Panna, Sirab, Sevan Oceans gibi çok sayıda marka da ithal su ile pazara girmeye çalışıyor. İthal suyun toplam Pazar payı yüzde 1-2 oranında.

Bu sektörde sadece özel su şirketleri yok. Bu kârlı sektörden kazanç sağlamak isteyen bazı -kamu niteliği olan yani birincil görevi vatandaşlara hizmet etmek olan- büyükşehir belediyeleri de kendi asli görevlerini bırakıp su sektörüne girmiş durumdalar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hamidiye markasıyla, 27 farklı ülkeye su ihraç ediyor. 2009 yılında Türkiye’nin toplam su ihracatının yüzde 12’si Hamidiye markasıyla yapılmış. Kocaeli’nin Derince Belediyesi de Çene markasıyla su satışı yapmakta.

Temiz su kaynaklarından sofranıza Su

Bu kârlı ve hızla büyüyen sektörün oluşturulması sürecine ve izlenen yöntemlere de bir göz atalım. Tüm dünyada ambalajlı suya talep yaratmak için izlenen taktikler ortak; “su kıtlığı ve kirliliği” ile ilgili krizi öne çıkarma, krizin nedenlerine değinmeden boyutlarını spekülatif biçimde arttırma, suyun kamu eliyle idare edilemeyecek kadar değerli olduğu fikrini yayma, ambalajlı suyu sağlık, lezzet, doğallık ve saflık gibi olumlu kavramlarla özdeşleştirmek, reklam kampanyaları için çok para harcamak ve insanları kandırmak.

Bu yalan ve aldatma kampanyalarının hayat bulabilmesinde neo-liberal politikalar başrolde yer almakta. Şirketlerin kârlarını arttırmak için yeni pazarlar ya da satılabilecek yeni ürünler yaratılması gerekiyordu. Serbest piyasaya dahil edilmemiş kamu hizmetleri (eğitim, sağlık, su hizmetleri vb) ve varlıkları (hava, su vb) artık şirketlerin yeni kâr alanları olabilirdi ve tüm dünyada bunun olabileceği fikri egemen kılınabilirdi.

1990’lardan beri uygulanan neo-liberal politikalar sayesinde -bir çok eksiği olmasına rağmen-  kamusal çıkarın ön planda tutulduğu, toplumsal faydanın ve fırsat eşitliğinin gözetildiği tüm hizmet alanları şirketlerin faaliyet alanlarına dönüştürüldü. Kamusal varlıklar ise piyasa şartlarında alınıp satılabilecek metalar haline getirildi. İşte,  ambalajlı sular da hem su kaynaklarının hem de su hizmetlerinin özelleştirmesinden başka bir şey değil.

Musluklardan içme ve kullanım amaçlı su temininin bir hak olduğu fikrinin, uygulamasının, kamusal  bir hizmet olarak verilme  zorunluluğunun ortadan kaldırılması da bu özelleştirme politikaları sayesinde hayat buldu. 1990’lardan itibaren yaşanan su sıkıntıları,  yerleşim yerlerinin kontrolsüz büyümesi, yerel yönetimlerin hızla büyüyen yerleşim birimlerine uygun su hizmetlerinin verilmesinde finansal ve idari olarak yetersiz kalması, altyapı hizmetleri için yerel yönetimlerin finansal olarak desteklenmemesi, musluk suyu kalitesindeki düşüşleri önleyecek gerekli önemlerin alınmaması gibi nedenler ileri sürülerek, bu kamusal hizmet alanının özel şirketlere devrinin yolu açıldı.

Geldiğimiz noktada dünyaca ünlü su markaları (Aquafina – Pepsi, Pure Life – Nestle), aynı nitelikte suya musluklardan ulaşmamız mümkünken, belirli işlemlerden geçirdikleri musluk sularını satarak para kazanmaktalar.

Ambalajlı yalanlar

Su şirketlerinin, ne kadar iyi pazarlayabilirlerse o kadar satacakları “karlarla örtülü dağlardan, buzullardan, yemyeşil ormanların arasında süzülüp en doğal halleriyle soframıza gelen” suların; ekolojik, ekonomik, sosyal sorunlara yol açtığı ve su krizini daha da derinleştirdiği gerçeği her geçen gün biraz daha açığa çıkmakta.

Ambalajlı suların zararlarına ilişkin kapsamlı araştırmalar yapılmakta. Ve bu araştırmaların sonuçları su şirketlerinin ürünlerini ve hizmetlerini satmak için ileri sürdükleri tüm argümanları bir çırpıda yok edecek nitelikte. Su şirketlerinin iddia ettikleri gibi, şişelenmiş su, olmazsa olmaz bir ürün değildir. Ambalajlı su için ileri sürülen olumlu argümanlara karşı, ambalajı suyun musluk suyundan çok daha pahalı olduğunu, şişe suyunun musluk suyundan daha kaliteli ve temiz olmadığını, plastik şişelerin doğada kirliliğe neden olduğunu, pet şişenin kendisinin üretimi, suyun şişelere doldurulması, nakliyatı, depolanması için gerekli olan enerjinin büyüklüğünü, tatlı su kaynaklarının korunması bir yana, suların ambalajlamasıyla daha hızlı tükendiğini yapılan araştırmalar göstermekte.

Şişe sularının satışı arttıkça, çeşme sularını içilebilir nitelikte olması için ayrılan kamusal kaynakların oranı ise her geçen gün azalmakta. Şişelenmiş suları ancak parası olanlar alabilir, bu bağlamda da ambalajlı su, herkesin yeterli ve kaliteli miktarda suya erişiminin önünde engeldir… Su Hakkı Kampanyası olarak, su altyapılarına yatırım yapılmasını, çeşme sularının güvenilir hale getirilmesini, ekonomik ve çevresel etkileri en az olan musluktan temiz içme suyu hakkımız olduğunu savunuyor ve herkesin yeterli kalite ve miktarda suya erişimin önünde engel olan, suların şişelenip satılmasına dayalı bu özelleştirme politikasına karşı durmak gerektiğini düşünüyoruz.

Su Hakkı Kampanyası

.