İslam Devletinin peçesi altında su savaşları saklı

su-savaşları-3Kaynak: Yeşil Gazete

Orijinali Ejolt.org‘da Nick Meynen ve Leah Temper imzası ile yayınlanan, Türkçesi ise Ceren Sarı‘nın çevirisi ile Yeşil Gazete’de yer alan makaleyi dikkatlerinize sunuyoruz.

Suriye’deki savaş hakkında çok az bilinen bir gerçek bu savaşın bir milyondan fazla çiftçinin şehirlere göç etmesine neden olan, Suriye tarihi boyunca gerçekleşen en kurak dönemin sonunda başlamış olması. Pulitzer ödülü sahibi Thomas L. Friedman, yaşanan kuraklık ve iç savaş arasındaki ilişkiyle ilgili olarak Suriyeli mülteciler ve çiftçilerle yaptığı görüşmelerin sonunda, hali hazırda zor olan yaşam koşullarının topyekün savaş haline evrilmesinde bu kuraklığın öneminin yadsınamaz olduğu sonucuna varıyor. ‘Years of living dangerously’ adlı belgeselde, WikiLeaks’e sızdırılmış olan diplomatik yazışmalarda bu bağlantının varlığını ve Condoleezza Rice gibi üst düzey yetkililerin de bu durumun farkında olduğunu görüyoruz.

Ancak bir İslam Devleti kurma çabasının altında Suriye ve Irak’ta neden ve nasıl bir su savaşının var olduğunu açıklayacak başka birçok şey de yatıyor. Bölgenin kontrolünü ele geçirmek, karşı tarafı zor durumda bırakmak ve baskı altına almak amacıyla su şebekelerinin, özellikle bölgedeki hayatın bağlı olduğu su kanalları gibi stratejik noktaların, hem hükümet hem de muhalefet tarafından sürekli hedef seçilmesi bu bölgelerde yaşayan insanların durumunu daha da zorlaştırıyor. Nefeslerimizi tutmuş Kobane’de yaşananları takip ederken, İslam Devleti (İD) politikalarını bir de yürüttüğü su savaşları üzerinden incelemenin faydası olacaktır.

İslam Devleti’nin hidrolojik kontrolü 2013 yılında Suriye’nin en büyük hidroelektrik barajı olan Tabqa Barajı’nı ele geçirmesiyle başladı. Cumhurbaşkanı Beşar Esad kuvvetleri tarafından, isyancıların kontrolündeki bölgelere olan elektrik arzı, bölgedeki halkı ayaklanmaya karşı çevirmek amacıyla sistematik olarak engelleniyordu. Tabqa Barajı 40 yıldan uzun süre önce Rusya’nın yardımıyla, Suriye’nin enerji üretiminde kendine yeterli olması söylemi ile inşa edilmişti. Bu barajın arkasında, özellikle Halep bölgesindeki milyonlarca Suriyeliye içme suyu ve çiftçilere sulama kaynağı olan Esad Gölü bulunuyor. İslam Devleti barajı ele geçirdikten sonra, kontrolü altında olan bölgelere azami elektrik arzını sağlamak ve yerel halkın desteğini kazanmak amacıyla taşkın kapaklarını açtı. Bunun sonucunda Esad Gölü’ndeki su seviyesi, Mayıs ayı rekorunu kırarak, altı metre azaldı. Bu durum Halep bölgesinde şiddetli su kesintilerinin yaşanmasına neden oldu ve bölgede zaten çetin olan yaşama koşulları daha da zorlaştı.

Dicle ve Fırat Nehirlerinin suyu üzerindeki kavga yeni değil. Dicle ve Fırat, büyük ölçekli sulama için kullanılan ilk nehirler ve o dönemde ‘Bereketli Hilal’ olarak bilinen bölgede yer alıyorlardı. M.Ö. 1720 ve 1684 yılları arasındaki bir tarihte, Hammurabi’nin torunu Abī-Ešuḫ Babil’in bağımsızlığını ilan etme amacıyla Dicle Nehri’ni -çektiği set ile- askeri bir silah olarak kullandı. Fırat Nehri’nin ise M.Ö. 2400’lü yıllardan itibaren askeri amaçlarla kullanıldığını, Sümer şehir devletleri olan Umma ve Girsu arasındaki çatışmalarda Umma Kralı’nın düzenli olarak Fırat Nehri’nin aşağısında yer alan Girsu şehrinin sulama kanallarına su akışını engellediğini biliyoruz.

Dicle ve Fırat, Orta Doğu’daki en büyük ve en uzun iki nehir olma özelliğini taşıyor. Fırat nehri ana kaynaklarını Ağrı’daki Murat Nehri ve Erzurum’daki Karasu’dan, Dicle nehri ise Doğu Anadolu dağlarından ve Elazığ yakınlarındaki Hazar Gölü’nden alıyor. Fırat Nehri Rojava, Suriye ve Irak boyunca akarak Basra Körfezi’ne ulaşıyor. Dicle Nehri ise Kürdistan Bölgesel Yönetimi boyunca akıyor, Irak’ın güneyinde yer alan Mezopotamya Bataklıkları’nda Fırat Nehri ile buluşuyor. Fırat-Dicle havzası üzerinde en az 46 baraj bulunuyor, 8 baraj ise planlama veya inşaat aşamasında. Bu barajlar bölgedeki jeopolitik kontrolün ana araçları haline gelmiş durumda.

Bir askeri eylem biçimi taşkın kapaklarının açılmasıyken bir başkası da kapakların kapatılması olarak karşımıza çıkıyor. 1974 yılında Irak hükümeti, Fırat Nehri’nin ülkedeki su akışını yavaşlattığı söylemi ile Suriye’yi Tabqa Barajı’nı bombalamakla tehdit etmişti. Ancak Türkiye, 1983 yılında Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin inşaatına başlayıp 1992 yılında bu barajı işletmeye açarak bölgedeki su kaynaklarını kontrol eden en büyük güç haline geldi. 1990 yılında Suriye ve Irak, Atatürk Barajı ve Hidroelektrik Santrali’ni Türkiye’nin elinde askeri bir silah olarak görerek inşaatını protesto etti: barajın kapaklarını kapatmak bu ülkeler için susuzluk anlamına geliyordu. 1990’ların ortasında Turgut Özal’ın Kürt hareketine olan desteklerini çekmesi için Suriye hükümetini zorlamak amacıyla ülkeye olan su akışını sınırlama tehdidinde bulunması bu protestoları doğrular nitelikteydi.

2014 yılı Nisan ayında İslam Devleti, Atatürk Barajı’nda su tutulmasının Suriye’ye su akışını önlediğini ve Esad Gölü’ndeki su seviyelerinin düşmesinin sorumlusu olduğunu öne sürdü. Al Jazeera kaynakları bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını, aksine Türkiye’den Suriye’ye olan su akışının arttığını söylüyor. Ancak İslam Devleti bu söylemi ‘gerektiği takdirde İstanbul’u özgürleştiririz’ tehdidine temel oluşturmak için kullanıyor. Türkiye, İD ve Esad rejimi su savaşlarını sürdürürken, Suriye ve Irak’ta milyonlarca insan su seviyelerinin önemli ölçüde azalmasıyla karşı karşıya kalmış durumda. Bu durum, Kasım 2013’ten beri %50-85 oranında azalan yağış miktarının sebep olduğu kuraklıktan çok bölgedeki güç savaşlarından kaynaklanıyor.

Türkiye’nin Suriye sınırı yakınında, Dicle Nehri üzerinde bulunan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin inşasını tamamlaması durumunda bölgedeki gerilimin daha da artması bekleniyor. Fırat-Dicle havzasında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santral yapımını amaçlayan Güneydoğu Anadolu Projesi(GAP)’nin bir parçası olan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali, 1.200 MW kurulu güce sahip olacak. Bu baraj, Hasankeyf de içinde olmak üzere 52 köy ve 15 kasabanın sular altında kalmasına neden olacak ve ortalama 16.000 insan yer değiştirmek zorunda kalacak.
GAP projesinden Dünya Bankası, bir İngiliz inşaat şirketi olan Balfour Beatty, İtalyan şirketi Impreglio ve diğer uluslararası fonların çekilmesinin yanı sıra Avusturya, Almanya ve İsviçre de ticari kredilerini projeden çekti. Buna rağmen, GAP hala Türkiye’deki bankaların finansmanı ile devam ediyor. Ilısu Barajı ve proje kapsamındaki diğer baraj ve HES’lerden en ağır olarak Irak ve Suriye etkilenecek ve bazı tahminlere göre baraj faaliyetleri ve iklim değişikliğinin sonucu olarak 2040 yılı kadar yakın bir tarihte Fırat ve Dicle nehirlerinin denize ulaşmak için yeterli su akışı olmayacak.
Bu koşulların hüküm sürdüğü bir bölgede yaşadığınızda ve tarlanızı suladığınız su kuruduğunda, suyu kendine saklayanlara saldırma sözü veren herhangi bir güce katılmanız zor olmaz. Bu tip yıkım veya felaketlerde insanların doğru olduğuna inandığı gerçeklerin baskın çıkması ender bir durum değil. Yaşam alanlarında yeterince su bulunmamasının düşmanın suçu olduğuna kitleleri inandırmanın, bu kitlelerin desteğini almakta önemli bir rolü var.

ABD sonunda Irak’ta bir Kitle İmha Silahı buldu

Tabqa Barajı, İslam Devleti tarafından kontrol altına alınmaya çalışılan tek baraj değil. Eylül ayının başında İD, Irak’ın ikinci en büyük barajı olan Haditha Barajı’nda kontrolü ele geçirmeye çalıştı. Irak güvenlik güçleri, ABD hava kuvvetlerinin yardımı ile İslam Devleti’ni bölgeden uzaklaştırarak barajın kontrolünü ele geçirdi. Haditha Barajı, Bağdat’ın 120 km kuzeybatısında bulunuyor. Bu baraja yapılacak bir saldırı bölgedeki afet riskini yüksek oranda artırıyor. Haditha Barajı’nın ele geçirilmesi Güney Irak bölgesine olan su akışının büyük ölçüde kontrol edilebilmesini de sağlıyor. Ocak ve Nisan ayları arasında ise İD militanları yine Irak’ta bulunan Felluce Barajı’nın kontrolünü elinde tuttu. Taşkın kapaklarını kapatarak barajın üst kısmında kalan bölgelerde taşkın olmasını ve alt kısmında kalan bölgelerde su arzının kesilmesini sağladı. Hükümet birlikleri geri çekilmeye ve kuşatmayı kaldırmaya zorlamak için Felluce şehri yakınlarındaki alanın su altında bırakılması, yaklaşık 40.000 insanın göç etmesine neden oldu. Tüm bunlar olurken ülkenin geri kalan kısmına olan su akışı ve hidroelektrik üretimi kesildi.

7 Ağustos tarihinde İslam Devleti Dicle Nehri’nin üzerinde bulunan ve 1 GW kurulu güce sahip Musul Barajı ve Hidroelektrik Santrali’ni ele geçirdi. Bu durum Bağdat, Kuveyt ve ABD’de paniğe neden oldu. Bu korku, bu barajın bölgedeki su kaynakları üzerindeki öneminden kaynaklanıyor. Irak’taki en büyük baraj olan Musul Barajı ve Hidroelektrik Santrali’ni kontrol eden, tüm ülkenin su ve enerji kaynaklarının da büyük bölümünü kontrol altında tutmuş oluyor.
Musul Barajı, Musul şehrinin üst tarafında bulunuyor. Barajın uzunluğu 3,6 km ve günlük üretim kapasitesi 320 MW. Saddam Barajı olarak da biliniyor. Barajın inşası 1980 yılında Iran – Irak savaşı sırasında rejimi güçlendirmek amacıyla, Hochtief Aktiengesellschaft adlı şirketin öncülüğündeki bir Alman-İtalyan ticaret birliğiyle başladı ve bölgedeki birçok arkeolojik alanın su altında kalmasına neden oldu. Ayrıca, baraj suda kolayca çözünebilen alçıtaşı temelinin üzerine kuruldu. Bu nedenle barajın kararlılığı için temele sürekli dolgu yapılması gerekiyor. Baraj, yapısındaki mühendislik hataları nedeniyle ‘dünyadaki en tehlikeli baraj’ olma özelliğini taşıyor. Tabi bu, ‘dünyadaki en tehlikeli terör örgütü’ tarafından ele geçirilmeden önceydi.

Dicle Nehri’nin akışını engelleyen baraj 12 milyar metre küp su tutuyor, imha edilmesi veya yıkılması durumunda iki şehir su altında kalabilir ve yarım milyon insan ölebilir. Rezervuar tam doluyken baraj yıkılırsa 1,7 milyon nüfuslu Musul şehrine ulaşacak tsunami 20 metre yüksekliğine varabilir.

Ağustos ayında, Musul Barajı savaşın merkez üslerinden biri haline geldi. İslam Devleti barajın kontrolünü ele geçirdikten hemen sonra ülkenin kuzeyinde yer alan ve İD’yi desteklemeyen köylerin birçoğunun elektriğini kesti. Bu askeri silahın kaybedilmesi, ABD için bölgedeki barajın kontrolünü yeniden ele geçirmeye çalışan Kürdistan Peşmerge Güçleri’ni desteklemek için yeterli bir sebep oldu. Sincar dağından Ezidilerin kurtarılması medyada geniş yer buldu, ancak ABD’nin 2011’den beri ilk defa Irak topraklarını bombalamasının asıl sebebi aslında İslam Devleti’nin Musul Barajı’nı ele geçirmesiydi. İD mevzileri günlerce bombalandıktan sonra Peşmerge barajın kontrolünü ele geçirdi.

Barajların fıtratı?

Savaşlarda su altyapısının ve bu yapıların nasıl amaçlar için kullanılabileceğinin önemi, su yönetimi faaliyetlerinin ciddi bir biçimde yeniden değerlendirilmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor. Büyük barajlar yüksek oranda Dünya Bankası, ulusal ve uluslararası kalkınma bankaları, emeklilik fonları ve Temiz Gelişim Mekanizması (Clean Development Mechanism) gibi araçlarla finanse ediliyor. Bu barajlar nüfusun büyük ölçekli bir şekilde yerinden edilmesine, ekolojik yıkıma, bölgedeki geçim kaynaklarının yok edilmesine neden oluyor ve elektrik üretimi göz önünde bulundurulduğunda genellikle planlanandan daha düşük bir performansla çalışarak ülkelerin borç yükünü artırıyor. Ayrıca günümüzdeki ekolojik krizler, iklim değişikliğinin etkileriyle de birleştiğinde, uluslararası su hakları üzerinde yaşanan çatışmaların daha da şiddetlenmesine neden oluyor. İslam Devleti’nin politikalarının, dünyadaki en çetin su ihtilaflarından birinin yaşandığı Fırat-Dicle havzasında böyle şekillenmesi şaşırtıcı değil. Bu ihtilaflardan bir başkası olarak, Etiyopya ve Mısır’ın da Afrika’nın en yüksek su altyapısı olması planlanan Büyük Rönesans ve Gibe 3 Barajları’nın inşası yüzünden savaşın eşiğinde olduğunu görüyoruz. Su, bu bölgelerdeki en stratejik kaynak ve dünyamızdaki ‘Büyük Barajlar Hayran Kulübü’nün Suriye ve Irak’ta yaşananları dikkate alması ve yıkım geldiği zaman oluşan nefretin bu kitle imha silahlarını inşa edenlere yöneleceğinin farkına varması gerekiyor.

Aşağıda, BBC’nin 8 Ağustos tarihinden beri ABD’nin Irak ve Suriye’de bombaladığı yerleri gösteren haritası yer alıyor. Musul ve Haditha Barajları etrafında yapılan bombalamaların sayısının fazlalığı Sincar Dağı’nda kısılı kalan Ezidileri korumak için yapılan bombalamalar ve son 23 gündür Kobane’de yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda dikkat çekici.

su-savaşları-5

 

 

Yazı: Nick Meynen and Leah Temper

Çeviren: Ayşe Ceren Sarı