Tüketilen sudan fazla atık vergisi alınıyor

atıksuKaynak: haberekspres, 11 Aralık 2015

İzmir’de su faturalarıyla birlikte alınan atık bedellerinin yüksek olduğu tartışması devam ediyor. Su faturaları incelendiğine vatandaştan kullandığı sudan daha fazla atık bedeli alındığı dikkat çekiyor. 40 liralık faturada 16 lira atık su bedeli alınması vatandaşın faturalara olan tepkisini arttırıyor.

Konuyla ilgili getirilen eleştirilere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çıkardığı kanuna harfiyen uyduklarını söyleyerek cevaplayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğu, konuyla ilgili şunları söyledi: ‘Kanunlara tamamen uyduklarını dile getiren Kocaoğlu, “Biz İZSU’nun bütün maliyetlerini hesaplayıp su fiyatını belirliyoruz. Buna atık su bedeli ve kullanma bedeli dâhildir. 2011 senesinde bir yasa çıkardılar, biz de hemen harfiyen uyduk. Uymayan illerimiz var ve o zamanki değerlendirmelere göre su için harcadığımız parayı, atık su bedelini topladık, çarptık, su bedelimiz çıktı. O tarihte bu ayarlamayı yaparken tek başlık altındaki suya bir kuruş zam yapmadık. Şimdi bu, siyasi polemiklerden dolayı yapılıyor.’ Bakanlığın çıkardığı yasada bu bedelleri belirlemeden sorumlu olanların belediyeler olduğuna dikkat çeken Avukat Arif Ali Cangı, ‘Su faturasına eklenen atık su bedeli, katı atık bedeli, katı atık vergi bedeli, çevre temizlik vergisi ve kdv kalemleriyle çıkan rakam su bedelinin yaklaşık 5 katı olmaktadır. Belediye meclisi suyu en düşük ücrete çekebilme yetkisine sahiptir. Yapmıyorsa da sosyal belediyecilik yapıyoruz demeyi bıraksınlar’ dedi.

Tükettiğimiz sudan fazla atık vergisi ödüyoruz

Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Avukat Arif Ali Cangı, bu olayı bir bütün olarak başlı başına bir sorun olarak tanımlarken sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Su faturası, eklenen atık su bedeli, katı atık bedeli, katı atık vergi bedeli, çevre temizlik vergisi ve kdv gibi kalemlerle kullanılan su bedelinin yaklaşık 5 misli oluyor. Suyu harcayan yurttaş, harcadığı suyun yaklaşık 1,5 katı atık su bedeli ödüyor. Burada ciddi oranda anlaşılmaz bir oranlama var. İnsan tükettiğinden daha fazla atık üretemeyeceğine göre ortadaki çelişkiye dikkat etmeliyiz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın atık su altyapı ve evsel katı atık bertaraf edilmesinde uygulanacak usul ve esaslar hakkında bir yönetmeliği var. Yönetmelik 2010 tarihlidir. Bu yönetmelikte bu kalemlerden ne kadar bedel alacağı belirtilmemekte ve bu takdir belediyelere bırakılmaktadır. Belediyeler kendi giderleri, amortismanları ve diğer olası giderleri hesaba katarak böyle bir ücretlendirme yapıyorlar. İzmir’de de bu durum söz konusudur.’

Vatandaşın su hakkına sahip çıkması gerekmektedir

Çevre Bakanlığı’nın bir yönetmeliği olduğunu ancak bu yönetmeliğe rağmen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve meclisinin İzmirlilerin kullanacağı suyu en düşük ücrete çekebileceğini belirten Cangı, ‘Bunun yolunu bulmak zorundalar. Bulamazlarsa sosyal belediyecilik yapıyoruz demesinler. Öncelikli olan sudur. Ankara, İstanbul, Bursa vb. şehirlerden daha ucuza su sağlıyorum deniyor. Bu tartışmalar yakışmamaktadır. Eğer kıyaslanacaksa bende İzmir’den daha ucuz olan Diyarbakır Belediyesi’nin suyu ile karşılaştırılmasını öneririm. Onun seviyesine inin derim. Mesele AKP belediyelerinden çok daha uyguna su hizmeti sağlıyorum meselesi değildir. Yönetilenlerin su hakkına kendilerinin sahip çıkması gerekmektedir. Bu sayede İzmir’de su faturaları daha uygun olur. Bu olay toplumsallaştığında siyasallaşacaktır. Siyasi bir mücadeleye dönüştüğünde su sorunu daha çok gündemde olur. Bu da vatandaşın suyu daha uyguna temin etmesini sağlayacaktır’ diye konuştu.

Su yaşamın zorunlu bir değeridir

Tartışılan konuda olayın su hakkı ya da suya erişim hakkı olarak ele alınmasından yana olduğunu belirten Cangı, ‘Sorunun bir yönetmelikle tartışılması asıl sorunu gözden kaçırmamıza neden oluyor. Çünkü su olmadan yaşam olmaz. Yaşamın zorunlu bir değeridir. Hiçbir canlı su olmadan yaşayamaz. Susuzluğu giderecek alternatif bir şey yoktur. Susuzluğun tedavisi olmadığı için yokluğunda ölüm vardır. Bu nedenle su yaşam hakkının ön koşuludur. Suya erişim hakkı olmadan yaşam hakkı sağlanamaz. Bugün bir devletin en birinci görevi yurttaşına sağlıklı yaşamı sağlamaktır. Anayasada sağlıklı çevrede, sağlıklı yaşam hakkı, beden bütünlüğünü koruma hakkı, maddi varlığını koruma ve geliştirme hakkı gibi yaşama hakkını içeren düzenlemeler ve güvenceler varken suyun parayla satılması başlı başına bir çelişkidir. Olayı bütün olarak görmek gerekiyor. Aslında insanın ihtiyacı olan suyun parasının olmaması gerekiyor. Çocukluğumuzda ‘sudan ucuz’ deyimi vardı. Sudan ucuz yani bedava demektir. Biz çocukluğumuzda suyun parayla satılacağını düşünmek bir yana hayal bile edemezdik. Çünkü su bütün canlıların hakkıdır. Ne yazık ki günümüzde paraya çevrilmiştir’ dedi.

Su ücretsiz olmalıdır

Belediyelerin su hizmetlerinden aldıkları parayı artmasının artık dünyada ciddi bir sorun haline gelen suyun ticarileşmesine katkı sağladığını savunan Cangı, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Ticarileşmesi suyu kamu hizmetinden çıkarıyor. Sudan kar etmek isteyen sermayenin yolunu açıyor. Biz de bunu kanıksıyor ve fiyatını tartışmaya başlıyoruz. Hiç birimiz de kalkıp su niye ücretsiz demiyoruz. Asıl talep edilmesi gereken ücretsiz olmasıdır. Bunun giderleri nasıl karşılanacak tartışması yapılmaz. Çünkü yaşamımızı sürdürmek için havaya ücret ödemek zorunda olmadığımıza göre suya da ödememeliyiz. Birleşmiş Milletler’in Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 11. maddesinde sağlık hakkından bahseder. Bu maddenin 15 numaralı yorumu ‘İnsanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için zorunlu olan suya erişim haktır’ şeklindedir. Suya erişimi insanlık onuruna uygun bir hayat sürmek olarak tanımlıyor. Suya erişme hakkını diğer insan haklarının gerçekleşmesinin ön koşulu olarak tanımlıyor. Bizim anayasamızda da böyle tanımlanıyor. İnsanın en az ihtiyacı olan suya erişiminin sağlanması gerekiyor. Bunun da ücretsiz sağlanması asıl olandır.’

İnsanın günlük su tüketimi 120-250 litre arasındadır

4 kişilik ailenin su bedeli 24 liraysa onun alınabileceğini ama bu faturanın üzerine 5 farklı vergiyle fatura 100 liraya çıkarıldığında sorunun başlayacağını dile getiren Cangı, ‘Böyle durumda asgari ücretle geçinen insanlar ücretlerini karşılayamaz hale gelir. Bu suya erişim hakkını engelleyen bir uygulamadır. Bir insanın büyük kentlerde sağlıklı yaşam için ihtiyacı olan günlük su tüketimin bilim insanları 120-250 litre arasında öngörmektedir. Bu su ihtiyacı hesaba katıldığı zaman 100 liranın üzerine çıkıyor. Bu ekonomik duruma göre değişir. Asgari ücretle yaşayan bir aile için bu çok ciddi bir rakamdır. Bu başlı başına toplumsal bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Geçtiğimiz dönemlerde de bu sorunları yaşadık. Yargıya taşıdığımız çok fazla suya yapılan zam kararlarını mahkemeye taşıdık. İptal kararlı aldık. İptal edilen zamdan sonra İZSU vatandaşa geri ödeme yapıyordu. Ancak mahkeme sonucuna rağmen meclis yine zam yapıyordu. Böyle de devam etti’ ifadelerini kullandı.

Belediyeler şirket usulü hizmet veriyor

Suyun ücretsiz olamayacağı savunuluyorsa o zaman herkesin erişebileceği ve bedelini karşılayabileceği bir düzeyde tutulması gerektiğinin altını çizen Cangı, sözlerini şöyle tamamladı: ‘Mesele su hizmetinin karşılanması ise onu tartışalım. Su hizmeti için bir bedel oluşuyorsa ve bütçeden karşılanmıyorsa zaten sosyal devlet olmaktan çıkıyoruz. Diyelim ki sosyal devletiz o zaman da su faturasına katı atık, atık su, çevre temizlik vergisi gibi ek maliyetler yüklenemez. Zaten bu 5 farklı kalemden alınan vergiyi devlet eğer su faturasına dâhil etmezse bunu tahsil edemez. Çünkü o zaman tek tek insanlara ödeme emri göndermesi ve beyanname alması gerekmektedir. Dolaylı vergiler olarak adlandırabileceğimiz bu vergileri su faturasına yansıtarak alıyor. Çünkü kimsenin sudan vazgeçemeyeceğini biliyor. Vatandaş suyunun kesilmemesi için ilk olarak su faturasını öder. Bu nedenle bu vergileri su faturalarına ekliyor. Bu durum devletin vatandaşın cebinden parasını almasından başka bir şey değildir. Eğer her hizmet için ayrı bir para ödenecekse sosyal devlet başka bir şeye dönüşür. Belediyenin ve devletin bu yaptığını şirkette yapar. O zaman bütün kurumlar kapansın ve ihale ile şirket alsın. Şirkette kalem kalem hesabını yapar ve üzerine de kar koyarak satar. Bu da bir hizmettir ama parasıyla alınan bir hizmettir.’