Sarı yazmalı Halime Çakmak: ‘Hava, su, toprak… Ötesi var mı?’

Loç-HES-1Kaynak: Hilal Köse, Cumhuriyet, 06 Mart 2016

Loç’un sarı yazmalılarından Halime Çakmak. Dört dağın ortasındaki çukurda muhteşem doğayı yok edecek HES’e karşı direnişe omuz verenlerden. Toprağına sahip çıkarken, iş yerini kapatmak zorunda kaldı, borçlandı, çok büyük üzüntüler yaşadı. Gözaltına bile alındı. Hala daha 84 kişiyle birlikte yargılanıyor. Sultangazi’de küçük dikiş- nakış atölyesinde buluştuk Halime ablayla. 2009 yılında başlayan mücadeleye dair sohbetimiz, bazen gözyaşlarıyla, bazen de şen kahkahalarıyla bölündü. İnanılmaz bir enerjisi vardı. Sarı yazmasını ve geleneksel elbisesini giydi, objektifimize poz verdi. İçtenlikle sorularımızı yanıtladı.

Loç Köyü’nde doğmuş, büyümüş Halime Çakmak. Eşi de aynı köyden. Evlenince para kazanmak üzere, büyükleri köyde bırakıp İstanbul’un yolunu tutmuşlar. İlk fırsatta soluğu Loç’ta almak üzere… Loç Vadisi’ni saklı bahçe olarak düşünürmüş. “Hiç aklıma gelmezdi, bir gün gelecekleri…” diyor. Dedesinin amcasının bir sözü, HES mücadelesinde hiç aklından çıkmamış: “Hakkım var de!” Loç’un dağında taşında hakkının olduğunu, çocukluğundan biliyor. İş makinelerini, atalık merayı kazarken görünce, hemen savcılığa bir dilekçe yazmış. Hiçbir yanıt alamamış tabi ki… Sonra projenin detaylarını vadideki bütün köylüler öğrenmiş. Karşı çıkanlar ve onay verenler bölünmüş. 233 kişi projenin iptali için dava açmış. HES’i araştırdıkça rantın büyüklüğünü görmüşler. Devletin şirkete 2 milyon dolar hibe ettiğini söylüyor üstüne bas basa. Halime abla, jandarmayla karşı karşıya geldikleri anı unutamamış: “‘Bu HES. Devletin işi. Devlete karşı gelemezsiniz’ dediler. Sen devletsen ben kimim? Ben de halkım. 50 yaşında ilkokul mezunu bir insanım. Bu yaşta öğrendim bunları… Jandarmadan korkan insanlardık. Biz anneler, doğurup, büyütüp askere gönderiyoruz. Sonra o jandarma beni babamın tapulu tarlasından atmaya kalkıyor. Bir taş aldım yerden, kafama vurmaya başladım… O an bir askerin ağladığını gördüm. ‘Abla emir yukardan’ diyordu. Yukarda Allah’tan başka kim var? Gözaltına aldılar, nezarette attılar. 5 dakika sonra bıraktılar.”

Köyün ilk ayaklananı…

Geriye dönüp baktığında, “iyi ki yapmışım” diyor, gözleri ışıl ışıl. Köyünde ilk ayaklanan kendisi olunca dedikodu kazanı da kaynamış. Kayınbabasının ‘köyü kurtarmak tek sana mı kaldı’ demesi çok ağır gelmiş. ‘Kocası sahip çıkamıyor’ gibi daha neler neler söylenmiş. Yılmamış, bugünler de geçecek diye düşünmüş hep. Haklı çıkmanın mutluluğunu yaşıyor şimdi. Bir de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çevrecilere ‘çapulcu’ demesine çok içerlemiş. “Arkamızda kimse yoktu” diyerek, devam ediyor: “Herkes kendi yerine sahip çıkar. Herkes yanlışı doğruyu görüyor. Kim zarar görmek ister? Maddi olarak hiçbir yerden destek gelmedi. İş yerim kapandı bu süreçte, borçlandım hatta…”

Avrupa’da sarı yazma…

Sarı yazmalıların seslerini duyurmalarında Doğa Derneği’nin çok emeği var. Halime ablayla 16 kişiyi Avrupa Parlamentosu’na götürdüler. Halime abla, orada yürekten, etkileyici bir konuşma yapmış. Eşinin hazırladığı metnin tamamen dışına çıkmış, gülerek anlatıyor: “Köy kıyafetlerimi giydim, yeşil lastiklerimi, sarı yazmamı… Benim yerimde ol, hayatta yurt dışına gitmemişsin, hiçbir bilgin, yabancı dilin yok. Ama o an ölüm mölüm görmüyorsun.” Kahkahalarla, devam ediyor: “Konuşmayı dinleyenlerden bir adam gözünü benden alamadı. İlk sefer hayatımda bir insanla öyle göz göze geldim.”

Çayı anlatmaya doyamıyor

Devrekani Çayı, Kastamonuluların tatil mekanı aynı zamanda. Çayı, anlata anlata bitiremiyor Halime abla da. Çocuklarını o çayın kenarında büyütmüş. Emekli olur olmaz, oraya dönecek. Erken yaşta çalışmaya başlamış ama sigortasızmış o zamanlar. İki kızını üniversiteden mezun etmiş. Birini evlendirmiş… Ev işlerinde, otellerde çalışmış. Çayda, çocuklar yüzerken çekilmiş fotoğrafı gören bir işadamı,aynı zamanda Halime ablanın patronuymuş, “o sular kalmayacak” demiş bir gün. 15 sene öncesi. Toplantılar yaparken su krizinden konuşulduğunu duyarmış. ‘Kimse orayı bulamaz’ karşılığını vermiş Halime ama o kelimelerden de çok korkmuş. HES gelince, Loç’a sıkı sıkı sarılmak için o konuşmalar sürekli beyninin içindeymiş.

Davaları bitmedi

Halime abla, 80 yaşındaki nineler ve dedelerle birlikte, “hakaret”, “Orya Enerji’nin çalışma hürriyetini engelemek” gibi iddialarla yargılanıyor. İddiaların hepsinin gerçek dışı olduğunu söylüyor. Davanın yıldırmak için açıldığını biliyor. Lakin, bunca yıl sürebilmesine hayret ediyor. Sitemi de var: “Kalk şimdi suçluymuş gibi yargılan. Bize sahip çıkacak kimse yok mu? Bizim oylarımız nereye gitti?” Şirketin şantiyesi ise vadiden iki ay önce kaldırılmış. O ana kadar maaşlı iki elemanları varmış köyde. Köylülerin zaferiyle sonuçlanan HES davası iki kez Danıştay’dan döndü. Son bozma kararında, vadinin dünya kültür mirası olduğuna ve çivi çakılamayacağına karar verildi. Dava üçüncü kez Danıştay’da. Arada ‘gitti paracıklar’ diye üzülenler olsa da, şimdi hepsi tek yumruk. Dere kenarında kuş uçmasın diye iki bekçileri var. Halime abla, “Daha bilgiliyiz. Bir çoğumuz neredeyse hukukçu olduk. Herkes köyünün, bir damla suyunun kıymetini biliyor artık. Ben de bu üç şey için uğraştım: Su, toprak, hava. Var mı ötesi?” diye soruyor.