El deliye, biz akıllıya hasret

kanal istanbulKamuoyunda “Çılgın Proje” olarak bilinen “Kanal İstanbul” projesi ile ilgili Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararı geçen hafta tamamlandı. YPK 5,5 milyar TL bütçeli Çılgın Proje’nin inşaatına vize verdi. Hatta Karayolları Genel Müdürlüğü, bu karar doğrultusunda, otoyol ve karayolları ile inşa edilecek köprü için proje çalışmalarına başladı bile. Görünen o ki son yıllarda milli gurur unsuru olarak pek bir benimsediğimiz “çılgınlık”, hemen her mecrada belirleyici olmaya devam edecek.

Aslında bu proje ilk kez 1990’da dönemin Enerji Bakanlığı Müşaviri Yüksel Önem’in kaleme aldığı “İstanbul Kanalı’nı Düşünüyorum” başlıklı yazıda dile getirilmişti. 1994’te ise DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Necdet Özkan’la birlikte düzenlediği bir basın toplantısında projeyi “İstanbul Kanalı Projesi” adıyla kamuoyunun bilgisine sunmuştu. O dönemde “Mega Proje” adıyla anılan proje, yıllar sonra 2010’da tekrar gündeme geldi. Bu sefer adı gazeteci Hıncal Uluç’un “Başbakan’dan bir “Çılgın” proje ki..” başlıklı yazısına istinaden “Çılgın Proje” olmuştu.

O günlerden bu yana kanalın güzergâhında da çeşitli değişiklikler yapıldı ama bu arazi yatırımcılarını ilgilendiren bir konu olduğu için geçelim. Zira hangi güzergâhta kurulursa kurulsun, bu ölçekte ve iddiada bir proje, bir yıkımlar silsilesine neden olacak. Uzunluğu 56 km, dip bölümünün genişliğinin 100 m, üst iki ucu arasındaki mesafenin ise 520 m’ye kadar ulaşabileceği, derinliğinin ise 20 m olacağı belirtilen bir kanalın ekosistem, iklim ve insanlar üzerinde oluşturacağı tahribatı şimdiden ölçmeye imkân yok. Proje muazzam bir enerji ve su ayak iziyle doğaya zarar verecek. Projenin kentin iklimini, Karadeniz ve Marmara ekosistemlerini değiştirmesi kaçınılmaz olacak. Ayrıca proje güzergâhındaki kentleşme baskıları yakın çevredeki ormanlık ve sulak alanlara büyük zararlar verecek. Üstelik artık buraları koruyan bir “sit alanı” statüsü de yok artık. “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu” ile doğayı korumacılık değil, kullanmacılık devri resmi kimlik kazandı. Boğaza Üçüncü Köprü, Üçüncü Havalimanı, Yenişehir Projesi gibi İstanbul nüfusuna 6 milyon insanı ekleyecek bu projelere bir de Kanal İstanbul eklenince İstanbul’un içi dışına sığmaz olacak. “O zaman dışını da büyütürüz” diyenler, 185 km ötedeki Melen Çayı’nın suyu borularla iki ayrı şehirden geçirip Avrupa Yakası’na kadar taşıyacak Melen Projesi’yle meşguller zaten. İstanbul hızla büyüyen ekolojik ayak iziyle önce Marmara Bölgesi’nin yaşam kaynaklarını, sonra da Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkelerin geleceklerini tehdit eder hale gelecek. İklim değişikliği, trafik ve göçü azdıracak bu çılgın projelere, Kanal İstanbul da eklenince hepsinin kümülatif etkisinin ne olacağını şimdiden kestirmek oldukça güç olsa da, bu gidişatın sonunun felaket olduğu kesin.

Kesin olan başka bir şey de bu ülkedeki erk sahiplerinin gözlerinin güçle dönmüş ve doğaya çılgınca meydan okuyor olması. Bakın Kanal İstanbul projesiyle yakından ilgilenen İnanlar İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Serdar İnan ne diyor: “Şu anki boğazdan çok daha güzelini bile yapabiliriz”. Bu çılgın özgüvenin kaynağı nedir insan merak etmeden duramıyor? Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise Kanal İstanbul’a dair şöyle diyor: “İlk etapta bakanlar olarak ‘acaba olur mu, olmaz mı, çok mu çılgın, acaba gerçekleştirilebilir mi?’ şeklinde şüpheler hissettik ama Sayın Başbakanımız bunu açıkladı. Olmayacak olsa zaten bu açıklanmazdı.” Şimdi sorulması gereken soru şu: içi dışına çıkmakta olan İstanbul’un büyümesine dur diyecek miyiz, yoksa Ali Babacan gibi ‘başbakanımız dediyse olur bu iş’ mu diyeceğiz?

Çılgın projeler bir biri ardından hayata geçerken, bir atasözü kendini her zamankinden daha çok düşündürüyor: El deliye, biz akıllıya hasret…

Akgün İlhan

http://marksist.org

Manşet görseli egonomik.com sitesinden alınmıştır.