İrlanda: 1 Kasım’da su hakkı için hayat duracak

1902927_10152764239092929_7477622390687374487_nKaynak: Memet Uludağ, Marksist.org

İrlanda’daki Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) üyesi Memet Uludağ, hafta sonu Dublin’de yapılan ve 100 bin kişinin katıldığı su hakkı mitingini ve kendilerini bekleyen mücadele dönemini Marksist.org için yazdı:

2008 yılında İrlanda’da öncelikle banka ve inşaat sektöründe patlak veren ve ardından da giderek derinleşen ekonomik krize karşı, dönemin hükümeti, Troyka (AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası) ile yaptığı anlaşmalar gereği bir dizi önlemler aldı.

Özel sektör banka patronlarının, yerel-uluslararası büyük yatırımcıların ve dev inşaat şirketlerinin kendi spekülasyonları ve oynadıkları ‘yatırım kumarları’ sonucu uğradıkları bütün zararları karşılayan devlet, Troyka ile yaptığı anlaşmalar gereği 105 milyar Euro’luk banka, yatırımcı ve müteahhit kurtarma operasyonunun yükünü halkın sırtına yükledi. Son beş yılda işsizlik %2.5’tan %14’lere yükseldi. 4.5 milyon nüfuslu adada her yıl 50 bine yakın genç, iş bulabilmek için başka ülkelere göç ediyor. Çalışanların maaşları, emeklilik hakları düşürüldü ve başka alanlarda pek çok kesintiler yapıldı. Vatandaşların pek çok sosyal güvenlik hakları ellerinden alındı. Beş yıl öncesine kadar, bir yandan konut fiyatları bankalar ve inşaat firmaları tarafından spekülatif olarak normalin 3-4 katı kadar şişirilirken ve aşırı yükselen kiralar nedeniyle insanlar ‘mortgage’ sistemiyle ev almaya zorlanırken, diğer yandan da binlerce ihtiyaç fazlası konut ortaya çıkmıştı.

Bugün binlerce aile sosyal konut sırasında beklerken, sokakta yatan evsizlerin sayısı binlerle ifade edilirken, yarım kalmış, çürümeye terk edilmiş onbinlerce konut var.

Troyka ile yapılan anlaşmalar gereği, İrlanda bir yandan IMF planını uyguladı, diğer yandan da sürekli yeni kesintiler getirdi. Bunlardan en önemlisi, ilk olarak ek konut vergisi, ikincisi ise hâlen ücretsiz olan suyun ücretlendirilmesi ve asıl hedef olarak uzun vadede özelleştirilmesi.

Uzun süren kriz, işsizlik vs. İrlanda’da Yunanistan’da gördüğümüz şekliyle bir tepki yaratmadı. Krizden sonraki ilk genel seçimde sağ iktidarı (Fianna Fail) cezalandırıp tarihinin en düşük oyunu veren halk, yerine kriz uygulamalarını yumuşatacağını, Troyka ile yeni ve daha hafif koşullar için yeni baştan pazarlığa oturacağını ve ek kesintiler yapmayacağını söyleyen sağ-sosyal demokrat koalisyonunu iktidara getirdi. (Fine Gael ve Labour Party). Bu yeni iktidarın küçük ortağı İşçi Partisi (Labour), ülkenin bazı büyük işçi sendikaları ile organik bağı olan bir parti. İşçi Partisi IMF uygulamalarını aynen devam ettirirken, sendika yöneticileri giderek derinleşen bir sessizliğe gömüldüler. Son beş yılda irili ufaklı toplumsal gösteriler olsa da bunlar dev kitlesel gösterilere dönüşmedi.

Yeni hükümet hem ek konut vergisini hem de suyu ücretlendirmeyi hayata geçirdi.

2014’ün başlarında suyu hükümet adına işletecek ve satacak, çevre bakanlığa bağlı yeni bir şirket kuruldu (Irish Water). Hükümetin bu şirketin kuruluş aşamasında çeşitli yasal-finans-bilgi işlem danışmanlık şirketlerine 100 milyon Euro para harcadığı ortaya çıktı. Biraz da son beş yılın ‘eylemsizliğine’ güvenen hükümet, gelen büyük tepkilere rağmen suyu ücretlendirme projesine devam etti.

2014’ün ilk aylarında bölge bölge su saatleri takılmaya başlandı. Birkaç haftalık suskunluktan sonra kimi bölgelerde halk su saati takma işlemlerine protestolarla ve fiziksel olarak karşı çıkmaya başladı.

Bu dönemde Sosyalist İşçi Partisi’nin (SWP) de en büyük bileşeni olduğu Kârdan Önce İnsan Birliği (People Before Profit – PBPA) ve diğer kimi siyasi gruplar, sivil toplum örgütleri ve bazı sendikaların öncülüğünde Dublin’de bir ‘su hakkı’ konferansı düzenlendi.

Mayıs 2014 yerel seçimleri sonrasında hükümet su saati takma faaliyetlerini hızlandırırken, bölge bölge halk direnişleri de hızlandı. SWP ve PBPA üyeleri bu mahalle direnişlerinde etkin rol oynadılar. Bu direnişler ve protestolar, merkezi bir komitenin ya da birkaç küçük sosyalist örgütün denetiminde/direktifleri doğrultusunda değil, mahallelerde kurulan, aşağıdan örgütlenmiş olan bölge/mahalle gruplarınca organize edildi.

Bir yandan da tüm bölgeleri bir araya getirecek ulusal bir gösterinin planları yapılmaya başlandı.

Polis kimi yerlerde mahalle sakinlerini gözaltına aldı ancak bu daha da çok tepkinin doğmasına yol açtı.

Bugün artık İrlanda’nın her köşesinde su hakkı eylem ve örgütlenme grubu var ve bunlar halkın doğrudan katılımı ile yürüyor.

Bu mahalle gruplarınca sosyal medya çok etkin kullanıldı ve ülke çapında bir haberleşme/dayanışma ağı oluştu.

11 Ekim günü yapılan yürüyüş ve gösteriye 20 bin civarı katılım olacağı tahmin ediliyordu ancak ülkedeki öfke ve direniş son yıllarda görülmemiş düzeydeydi. Hepimizin tahminlerini aşarak gösteriye 100 bin kişi katıldı. Bölgelerden otobüsler örgütlendi ve tüm kampanyalar o gün Dublin’de biraraya geldi.

Su hakkı (Right2Water) kampanyasını bileşenlerinin halka ve hükümete çağrısı şöyleydi:

– Su kayıt formunu doldurma.
– Su faturasını ödeme.
– Su saati takılmasına izin verme
– Hükümet suyu ücretlendirmeyi durdursun
– Hükümet geri adım atana kadar yerel ve ülkesel eylemlere devam.

İrlanda’da vatandaşlar su için vergi sistemi içinde zaten bir ücret ödemekteler. Bu yeni uygulama, doğrudan IMF/banka borçlarını ödemek için, Troyka tarafından dayatılıyor. İrlanda su dağıtım şebekesi çok eski ve kimi yerlerde şebekeden %40’a yakın kayıp var. Suyu ikinci defa halka satmayı aşırı su kullanımını önlemek olarak pazarlayan hükümetin, şebekedeki bu büyük kaçağı gidermek gibi bir çabası yok. İrlanda’da su tüketimi diğer ülkelere göre yüksek değil. Ve elde edilecek gelir, ne suyun kalitesini arttırmada ne de altyapı yenilemesinde kullanılacak.

100 bin kişi 11 Ekim’de “Artık Yeter”, “Su bir insan hakkıdır, kâr için satılacak mal değildir” ve “Suyuma dokunma” diyerek yürüdü.

Çok coşkulu geçen eylemde, 1 Kasım’da ülkenin tüm bölgelerinde yerel eylemlerle hayatı durdurma kararı alındı. Eylem tam anlamıyla bir işçi sınıfı eylemiydi. Sıradan insanların yürekli konuşmalar yaptığı ve yeni eylem kararlarının alındığı bir gün oldu 11 Ekim.

Alttan gelen ve dalga dalga yayılan bu protestolar karşısında hükümetin ne yapacağını kestirmek kolay değil ancak kara kara düşündükleri kesin.