Tarım,sanayi,kent,enerji vb. sektörlerde su tüketimine ilişkin çarpıcı veriler

Birleşmiş Milletler Dünya Su Değerlendirme Programı’nın hazırladığı 2015 Dünya Su Gelişim Raporu’nun Kesin Veriler bölümünde yer alan “Kritik Kalkınma Zorluklarının Ele Alınması” adlı bölümü Su Hakkı Kampanyası’nın gönüllü çevirmenlerinden Ezgi Ercan’ın çevirisiyle yayınlıyoruz. İlerleyen günlerde de raporda yer alan önemli verileri paylaşmaya devam edeceğiz.

Su, Hıfzıssıhha ve Hijyen

  • Su ve hıfzıssıhhaya erişim bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir ve uzun süredir uluslararası kalkınma politikaları ve hedeflerinin merkezinde olmuştur (UNCESCR, 2003; UNGA2010). Buna rağmen; etnik köken, din, ekonomik sınıf, sosyal statü, cinsiyet, yaş veya fiziksel kuvvete yönelik yapılan ayrımcılıklar, genellikle insanların toprak ve su kaynaklarına ve ilgili hizmetlere erişimini kısıtlamaktadır. Böyle bir dışlanmanın uzun vadeli sosyal ve ekonomik etkileri vardır.
  • Su, hıfzıssıhha ve hijyen hizmetlerine yetersiz ulaşım, dünyanın en yoksul ve marjinal kesimlerinin hala sıkıntısını çektiği mahrumiyetlerden birisidir.
  • Son yirmi yıl içerisinde, 2,3 milyar insanın iyileştirilmiş içme suyu kaynaklarına ve 1,9 milyar insanın da daha geliştirilmiş hıfzıssıhha imkânlarına erişimlerinin sağlanmasıyla etkileyici ilerlemeler kaydedilmiştir (WHO ve UNICEF, 2014a). İçme suyuna erişimi sağlanan insanlardan 1,6 milyarı daha yüksek seviyede bir servis kullanımına (yaşadıkları yere borulu su tesisatı) geçmiştir.
  • Hala yapılması gereken çok şey bulunmaktadır – 748 milyon insan iyileştirilmiş içme suyu kaynaklarını kullanmamakta ve 2,5 milyar kişi geliştirilmiş hıfzıssıhha imkânlarından faydalanmamaktadır (WHO ve UNICEF, 2014).
  • Bir milyar insan açık alanda dışkılamaktadır (WHO and UNICEF, 2014a). Tahminen 1.8 milyar insan dışkı ile kontamine olmuş suları içme suyu kaynağı olarak kullanmaktadır (Bain ve diğerleri, 2014).
  • Kapsama alanı tek başına eşitsizlikleri tam olarak yansıtmamaktadır; eşitsizlikler, güvenlik, erişilebilirlik ve güvenilirlik ile ilgili hizmet seviyelerinde belirgin şekilde mevcuttur (WHO ve UNICEF, 2011).
  • Birçok ülkede kanalizasyon bağlantılı hıfzıssıhhanın kapsama alanı, atıksuyun arıtımı ve bertarafı hususlarına dikkat edilmeden genişletilmiştir. Üst-orta gelirli ülkelerde bile kanalizasyonla bağlantısı olan hanelerden gelen evsel atıksuların tahmini olarak %75’i yeterli olarak arıtılmamaktadır (Baum ve diğerleri., 2013).
  • Evrensel kapsama alanına ulaşmak için beş yıllık bir dönemde, yıllık yaklaşık 53 milyar ABD doları ($) gerekmektedir (Hutton, 2013) – bu, küresel dünya hasılasının (2010 yılı) %0,1’inden daha az bir miktardır ve çok daha yüksek bir yatırım getirisi içermektedir.
  • Hıfzıssıhhaya evrensel erişimin sağlanmasının yararlarının maliyetlerine oranla 5,5’e 1 kat fazla olacağı hesaplanmıştır, bu oran, içme suyuna evrensel erişimin sağlanması açısından 2’ye 1 olarak tahmin edilmiştir (WHO, 2012a).
  • Gelişmekte olan bölgelerde, su ve hıfzıssıhha hizmetlerine yapılan yatırım getirisinin, yatırılan bir ABD doları ($) başına, tahminen 5 ila 28 ABD doları ($) olduğu belirtilmiştir (WHO, 2012).
  • 2010 yılında, insanların tahminen %6’sı öncelikli olarak şişelenmiş suya ihtiyaç duymaktaydı (WHO ve UNICEF, 2012a). Suyun artmakta olan ambalajlanmasının çevresel sürdürülebilirliği ve bu yönelimin maddi yönden karşılanabilirliği ile ilgili endişeler mevcuttur.
  • Kadınlar ve kız çocukları genellikle su toplamadan sorumludur; kırsal Sahra-altı Afrika bölgelerinde pek çok kadın ve kız çocuğu günde bunun için en az yarım saatini (WHO ve UNICEF, 2012a), ve bazıları birden fazla kez gidip gelme suretiyle günlerinin iki ila dört saatini bu iş için ayırmaktadır (Pickering ve Davis, 2012). Sağlık ve temizlik hizmetlerinin yokluğunun, bir erkek çocuğuna kıyasla bir kız çocuğunun eğitim kazanımlarını engellemesi daha olasıdır.

Kentleşme

  • 2014 yılında, 3,9 milyar insan, bir diğer deyişle küresel nüfusun %54’ü, şehirlerde yaşamıştır ve 2050 yılına kadar 6,3 milyar kişi (WWAP, 2012), ya da küresel nüfusun üçte ikisi kentsel yerleşim yerlerinde yaşıyor olacaktır (UNDESA, 2014).
  • 2050 yılına kadar, küresel su talebinin, başlıca gelişmekte olan ülkelerdeki büyüyen kentleşmeye bağlı olan ihtiyaçlar ile ilişkili olarak %55 oranında artacağı tahmin edilmektedir (OECD, 2012a). Şehirler suya erişmek için daha uzaklara gitmek veya daha derinlere kazmak zorunda kalacaktır; ya da su taleplerini karşılamak amacıyla daha yenilikçi çözümler ve gelişmiş teknolojileri kullanmaları gerekmektedir.
  • Gelişmekte olan ülkeler, kentleşme faaliyetlerinin küresel olarak %93’ünden sorumludur, bu oranın %40’ını gecekondu bölgelerinin genişlemesi oluşturmaktadır. 2030 yılına kadar, Afrika ve Asya’daki kentsel nüfus iki katına çıkacaktır (UN-Habitat, 2010).
  • 1990 ve 2012 yılları arasında, mutlak verilere göre, iyileştirilmiş bir içme suyu kaynağına erişimi olmayan kent sakinlerinin sayısı 111 milyondan 149 milyon kişiye çıkmıştır (WHO ve UNICEF, 2014a). Kentleşmenin en hızlı gerçekleştiği Sahra-altı Afrika’da, yaşadıkları yerlerde borulu su tesisatı bulunan kişilerin yüzdesi %42’den %34’e düşmüştür (WHO ve UNICEF, 2014a).
  • Hıfzıssıhhaya erişim, kırsal alanlara kıyasla kentsel alanlarda genellikle daha yüksek olsa da; hızlı kentleşme sebebiyle, 1990 ve 2012 yılları arasında, gelişmiş hıfzıssıhha hizmetlerine ulaşımı olmayan kent sakinlerinin sayısı %40 oranında artarak, 541 milyon kişiden 754 milyon kişiye yükselmiştir (WHO ve UNICEF, 2014a). Kentsel alanlarda su ve hıfzıssıhhaya erişimi olmayan insanların sayısındaki artış, gelişmekte olan ülkelerdeki gecekondu nüfusunun hızlı büyümesi ile doğrudan ilişkilidir.
  • Çoğu şehirde, atıksu yönetimi için gerekli kaynaklar veya bunların dağıtımı mevcut değildir. Gelişmekte olan ülkelerde, şehirsel atıksuların tahmini olarak %90’ı herhangi bir arıtmadan geçirilmeyerek, doğrudan nehirlere, göllere veya okyanuslara deşarj edilmektedir (UNEP, 2010). 1990 ve 2020 yılları arasında, atıksu kaynaklı metan ve nitrooksit emisyonlarında sırasıyla %50 ve %25 artış yaşanabilir (UNEP, 2010).
  • Bir araştırmaya göre, su ve kanalizasyon altyapısına yapılan her 1 ABD doları ($) yatırım, uzun vadede özel sektörün GSYH’ya olan katkısını 6,35 ABD doları ($) artıracak, ve diğer sektörlerden de ilaveten 2,62 ABD doları ($) getiri sağlayacaktır. Bu kazançlar, yaratılan iş olanakları, nihai üretim ve özel sektör yatırımları üzerinden gerçekleşecektir (Krop ve diğerleri., 2008).
  • Şehirlerde yaşayan yoksul kesim, yoğun bir biçimde ve nehir kıyıları gibi son derece kırılgan bölgelerde yaşama eğiliminde olduğundan, iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha savunmasızdır.
  • 2010 ve 2050 yılları arasında yürütülen iklim değişikliğine uyum çalışmalarının küresel maliyetinin yıllık 70-100 milyar ABD doları ($) civarında olacağı öngörülmektedir (World Bank, 2010a), ve bu maliyetin %80’inin kentsel alanlar için gerekli olacağı tahmin edilmektedir (World Bank, 2010b). Bu yatırımların çoğuna, henüz altyapı ve sistemlerin inşa edilmediği, gelişmekte olan ülkeler dahlinde gerek olduğu için, geleceğin şehirlerini iklim açısından akıllı bir biçimde yaratma olanağı mevcuttur.

Gıda ve Tarım

  • Tarım sektörü, küresel ölçekte çekilen tüm tatlı su miktarının yaklaşık %70’inden, ve dünyanın en az gelişmiş ülkelerinin çoğunda %90’dan fazlasından sorumludur (WWAP, 2014).
  • 2050 yılına kadar, tarımsal faaliyetler küresel olarak %60 ve gelişmekte olan ülkelerde %100 daha fazla gıda üretme zorunluluğundadır (Alexandratos ve Bruinsma, 2012).
  • Dünyanın tatlı su kaynakları üzerindeki tarımsal taleplerin mevcut büyüme oranları sürdürülebilir değildir.
  • Mahsul üretimi amacıyla suyun verimsiz kullanımı; akiferleri tüketir, nehir akışlarını azaltır, yaban hayatı habitatlarını küçültür, ve küresel olarak sulanan tüm arazilerin %20’sinin salinasyonuna sebep olmuştur (FAO, 2011a).
  • Çoğu durumda, su verimliliğini artırma (başka bir deyişle, kullanılan su hacmi başına daha fazla mahsul veya değer üretme), tarımda su talebini idare etmenin en önemli yoludur. Gelişmiş su kontrolü, geliştirilmiş arazi yönetimi ve tarımsal uygulamaların kombinasyonu ile bu hedefe ulaşmak mümkündür.
  • Su altyapısına yapılan yatırımlar tek başına tarımsal verimliliği artırmak için yeterli olamaz. Çiftçilerin, gübre ve tohum malzemelerine ulaşımı, kredilere erişimi ve malzemeler ile birlikte son teknolojileri nasıl kullanacaklarına dair daha iyi bilgilendirme ve eğitim olanaklarına ihtiyaçları vardır.
  • Artan yoğun tarım ile birlikte, noktasal ve noktasal olmayan kaynaklardan gelen su kirliliği daha da artabilir. Yüksek gelirli ülkelerde edinilen tecrübeler; daha sıkı yönetmelikler, uygulamalar ve iyi hedeflenmiş ödeneklerin de dâhil olduğu bir takım araçların kombinasyonu ile su kirliliğinin azaltılabileceğini göstermiştir (FAO, 2012).
  • Tarımsal kalkınmanın sürdürülebilir olması için; geçimi tarıma bağlı olan insanların kaynaklara ve sermayeye ulaşımlarının artırılması ve piyasalar ve iş olanaklarına katılımlarının sağlanması aracılığıyla, bu insanlara yarar sağlamalıdır.
  • Dünyadaki yoksulların %75’inin kırsal alanlarda yaşadığı göz önüne alındığında, geniş tabanlı kırsal kalkınma gerçekleştirilmesi ve bundan elde edilecek faydaların geniş çaplı paylaşımı, yoksulluk ve gıda güvencesizliğini azaltmanın en etkili yoludur (World Bank, 2007b).
  • Kadınlar, dünyadaki aç kesimin çoğunluğunu oluşturdukları ve orantısız bir biçimde düşük seviyelerde kaynaklara sahip olduklarından dolayı, durumları özel ilgi gerektirmektedir. Geçim kaynaklı tarım yapan çiftçilerin çoğunluğunu oluşturan kadın çiftçiler; kaynaklara ve gerekli bilgilere eşit koşullarda erişim sağlanmasıyla, dünyadaki aç insan sayısının 150 milyon kişi civarında azaltılmasına yetecek kadar ek gıda üretebilirler (FAO, 2011b).

Enerji

  • 1,3 milyardan fazla insan elektrik erişiminden yoksundur; ve aşağı yukarı 2,6 milyar kişi katı yakıtları (başlıca biyokütle), yemek pişirme amaçlı yakıt olarak kullanmaktadır (IEA, 2012). Aynı zamanda, 400 milyon insan, pişirme ve ısınma amaçlı kömür kullanmaktadır; kömür geleneksel sobalarda kullanıldığında hava kirliliğine sebebiyet verir ve büyük olasılıkla ciddi sağlık etkileri vardır.
  • İyileştirilmiş su ve hıfzıssıhha imkânlarından yoksun olan insanlar, aynı zamanda büyük olasılıkla elektriğe erişimden de yoksundurlar ve yemek pişirme amacıyla katı yakıtlara ihtiyaç duymaktadırlar (WWAP, 2014). Kadınlar ve çocuklar, yetersiz hizmet alan grupların orantısız bir biçimde çoğunluğunu oluşturmaktadır.
  • Suyun toplanması, arıtılması ve dağıtımı için enerji gereklidir. Elektrik, su ve atıksu tesislerinin toplam işletme maliyetinin yaklaşık %5-30’undan sorumludur (World Bank, 2012).
  • Hemen hemen tüm enerji türleri, üretim süreçlerinin bir parçası olarak su gerektirir. Enerji üretimi için çekilen tatlı su miktarı, dünya genelinde çekilen tatlı suların %15’ini oluşturur (WWAP, 2014) ve 2035 yılı sonuna kadar bu oranın %20 artması beklenmektedir (IEA, 2012).
  • Geçtiğimiz on yıl içerisinde şiddeti artan kuraklık, sıcak hava dalgaları ve yerel su sıkıntıları elektrik üretimini kesintiye uğratarak, ciddi ekonomik sonuçlar doğurdu. Aynı zamanda, enerji kullanılabilirliğine ilişkin sınırlamalar, su hizmetlerinin dağıtımını zorlaştırmıştır.

Şekil 3:  Gelişmekte olan ülkelerde elektrik erişimi olan kişilerin payı (2012) 

Not: Veriler, nüfusun yüzdesi olarak verilmiştir. Kaynak: WWAP (2015)

  • Termal enerji üretimi ve hidroelektrik enerji sırasıyla küresel elektrik üretiminin %80’inden ve %15’inden sorumludur ve genellikle büyük miktarlarda su gerektirirler.
  • 2035 yılına kadar, elektriğe olan talebin %70 oranında büyümesiyle, küresel enerji ihtiyacının buna bağlı olarak üçte bir oranında artış göstereceği öngörülmektedir (IEA, 2013a). Termal enerji üretiminin %90’ı yoğun miktarda su gerektirdiğinden, bu %70’lik büyüme, %20 daha fazla tatlı su kullanımı anlamına gelmektedir (IEA, 2012). Santrallerin su kullanım verimliliğini en üst düzeye çıkartmak, su açısından sürdürülebilir bir geleceğe ulaşmada önemli bir belirleyici faktör olacaktır.
  • Özellikle Sahra-altı Afrika ve Güneydoğu Asya gibi modern enerji hizmetlerine erişimin en düşük ve gelişmemiş teknik potansiyelin en yüksek olduğu bölgelerde, hidroelektrik tesislerinin geliştirilmesine büyük ölçüde ihtiyaç vardır.
  • Küresel enerji üretiminin sadece %3’ünden sorumlu olan rüzgâr gücü ve solar-fotovoltaik (FV) güç (IEA, 2012), enerji üretiminde su etkileri açısından en sürdürülebilir yöntemlerdir. Ancak bu yöntemler tarafından sağlanan kesintili hizmetlerin diğer enerji kaynakları tarafından dengelenmesi gerekmektedir.
  • Yenilenebilir enerji kaynakları; küresel ölçekte marjinal konumda kalsalar dahi, enerji temini ve tatlı su taleplerine yerel ve ulusal ölçeklerde önemli katkılarda bulunabilirler.
  • Biyoyakıtlar hakkındaki iyimserlik, bu yöntemin ekonomik uygulanabilirliği ile ilgili endişeler ve sosyo-ekonomik kalkınma, gıda güvenliği ve çevresel sürdürülebilirlik üzerindeki etkileri sebebiyle azaldı (WWAP, 2014).

Sanayi

  • İmalat sektörü için küresel su ihtiyacının, diğer bütün sektörlerin önünde yer alarak, 2000-2050 yılları arasında %400’lük bir artış göstermesi beklenmektedir (OECD, 2012b). Bu artışın çoğu gelişmekte olan ekonomiler ve ülkelerde yaşanacaktır.
  • Genellikle çok uluslu ve küresel olan birçok büyük şirket, tedarik zincirlerinde su kullanımının azaltılması ve değerlendirilmesinde önemli ilerlemeler kaydetti. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ’ler), benzer sorunlarla daha küçük ölçekte karşılaştıysa da, bu sorunların üstesinden gelmek için daha az araç ve olanaklara sahiptirler.
  • Sanayilerin geleneksel seri üretim yaklaşımlarının, sürdürülebilirlik gereksinimleri ile dengelenmesi konusu, endüstriler açısından bir dizi çıkmazı beraberinde getirir. Eş güçteki tarafların yarattığı bu çıkmaz, yalnızca sonuca yönelik ödünlerin verilmesi ve yaklaşımlarda yapılan değişiklikler ile çözüme kavuşabilir.
  • Sanayinin önceliği, su verimliliği ve tasarrufundan ziyade üretimi en üst düzeye çıkarmaktır. Verimli su arıtma teknolojisi ve soğutma işlemlerine yapılan yatırımların; buna alternatif olarak imalat için yapılan kısa vadeli yatırımların anlık kazanç getirilerine kıyasla, daha uzun geri ödeme süreleri olabilir. Ayrıca, düşük (veya mevcut olmayan) su fiyatları, su verimliliği yatırımlarında bir teşvik unsuru değildir. Hisse ve pay sahibi tarafların imalata ilişkin yatırımlar aracılığı ile kısa vadede kazanç sağlama konusundaki baskılarını dengelemek adına; yöneticilerin, su verimliliğine yapılan yatırımların uzun vadede büyük getirileri olacağı konusunda bilgileri olmalıdır. Ancak, sanayi kuruluşları için, kamu yararı ve ticari kararların işbirliği halinde olduğu hedefleri içeren uygun teşvikler geliştirmek siyasi ve hukuki otoritelerin görevidir.

İklim Değişkenliği ve Değişikliğine Adapte Olma

  • Yerel hidrometeorolojik verileri bulunduran küresel veri ağında, 1980’li yıllardan beri süren bir eksilme söz konusudur; mevcut durumda başlıca tropik ve subtropik olmak üzere geniş bölgelerde yetersiz miktarda yağmur ölçer bulunmaktadır ve bu yüzden bazı durumlarda kaliteli veri elde edilememektedir (WMO, 2009).
  • Konuya ilişkin kaliteli veri yetersizliği, sosyo-ekonomik, hidrolojik ve iklimsel modellerinin performansını etkilemektedir. Böylece karar alma ve politika oluşturma süreçlerindeki faydaları ve güvenilirlikleri sınırlanmaktadır.
  • Yeni veri toplama biçimlerinin keşfedilmesi ve desteklenmesi, bir bilgi tabanı oluşturulmasına yardımcı olacak ve yeni akımların daha geniş çaplı anlaşılmasına olanak sağlayacaktır. Örneğin, uzaktan algılama teknolojileri yüksek başlangıç maliyetine sahip olmalarına rağmen, geleneksel olarak verilerin yetersiz olduğu alanlarda gözlemsel veri sağlayabilirler.
  • Teknisyenler, su yöneticileri ve politika belirleyicileri arasındaki kapasite geliştirme çalışmaları, eyleme geçirilebilir bir bilgi dağarcığının oluşturulmasını optimize etmek açısından en büyük önceliktir.
  • En büyük ve hızlı büyüyen mega kentlerin çoğu kıyı bölgelerinde bulunmakta olup, artan sel riski ve önemli ekosistem hizmetlerinin bozulmasından kaynaklanan bir dizi tehdit ile karşı karşıyadır (World Bank, 2010c; Hallegatte ve diğerleri, 2013).
  • İklim değişikliği, cinsiyet eşitsizliği de dâhil olmak üzere, mevcut toplumsal eşitlik yapısını kötüleştirme eğiliminde olacaktır. Kadınlar genellikle iklim değişikliği kaynaklı doğal afetlerden orantısız bir biçimde etkilenmektedir.

Kaynak: UNESCO

Çeviri: Ezgi Ercan

1988 yılında İzmir’de doğdu. İstanbul Üniverstesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra İsveç’te Lund Üniversitesi’nde Çevre Bilimleri ve Sürdürülebilirlik üzerine Swedish Institute (SI)’den burs alarak yüksek lisans yaptı. Lisans tezini Türkiye’deki alternatif enerji kaynakları ve küresel ısınma hakkında yazdı. Yüksek lisans tezi için Güney Afrika’daki ilkokullarda çevre eğitimi ve aktif öğrenme teknikleri üzerine yerel kuruluşlar ile birlikte çalışmalar yürüttü. Şimdiye kadar kendi çalışmaları, farklı üniversiteler ve çevre kuruluşları için teknik çeviriler yapan Ezgi, su ve çevre kalitesi konusunda da laboratuar ve çalışma deneyimine sahip ve Stockholm’de yaşıyor.

Email: [email protected]