Yeni anayasa arayışında Vilcabamba Nehri’ni bulmak

constitution-clipart-constitutionBu yazı ilk olarak Güncel Hukuk Dergisi’nin Ağustos 2016 sayısında yayınlanmıştır. Rana Göksu bu yazısında, Bolivya’da yaşanan kimlik ve emek mücadeleleri ile ivme kazanan ekoloji mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan  “vivir bien” (iyi yaşam) hakkını ve doğaya özerk bir konum kazandıran anayasal düzenlemeleri Vilcabamba Nehri’nin hakları üzerinden anlatıyor.  

Yeni bir anayasa arayışından bahsettiğimizde, modernite içinde kavramsal olarak “anayasa” dan ne anladığımızı öncelikli olarak ortaya koymamız gerekir. Klasik anlamda anayasa, merkezi insan olan bir “toplum sözleşmesi” niteliğinde ve devletlerin hukukunu kuran temel hukuki bir metindir. Anayasalar hem devletlerin meşruluğunu sağlaması hem de devletleri bireyler karşısında sınırlandırması bakımından da devletlerin vazgeçilmezidir. Böyle bir kurgu içinde ise fark edilebileceği üzere doğanın bir yeri yoktur. Başta şunu vurgulamak gerekir; modern devlet anlayışı ve bu anlayışın ürünü olan anayasalar, bireyleri doğaya karşı yabancılaştıran ve birey ile doğa arasındaki tahakküm ilişkisini meşrulaştıran temel olgulardır.

Anayasaya dair yapısal değişiklikler ya da yeniden bir anayasa yazımı gündeme geldiğinde, söylem ve talepler genelde devletin kurucu unsurları üzerinden yürütülmektedir. Şimdilerde de gündemi meşgul eden başkanlık rejimi/parlamenter rejim tartışmaları ya da merkezi/yerel yönetimler konusundaki tartışmalar iktidarın şekillendirilmesine ilişkin sorulara cevap bulma çabası iken insan haklarına dair tartışmalar ise insan topluluğuna yönelik tartışmalardır. Devletin kurucu unsurlarından biri olan “ülke unsuru” üzerinde yürütülen tartışmalar ise kısır bir şekilde toprak bütünlüğünden öte bir noktaya varabilmiş değildir (1). Ne var ki, coğrafi bir anlamı olan “ülke” üzerine ayrıca düşünmek ve toprak parçasını, siyasi sınırların ötesinde anlamlandırarak, yer altı ve yer üstü kaynakları, akarsuları, denizleri, bitkileri, hayvanları, ormanları yani ekosistemin tamamını düşünmek gerekir. Ancak böyle bir düşünce sistemiyle ülke unsuru üzerinden ekolojik bir anayasa tahayyül edilebilecektir.

Ekolojik anayasa konusunda en ilerici düzenlemeleri içeren anayasalar ise her zaman rol model olarak gösterilen ABD veya Avrupa ülkelerinde olmayıp, Ekvador ve Bolivya gibi Latin ülkelerindedir. Ayrıca bu anayasalar, çoğulculuk, çok kültürlülük ve ekolojik güvenceler bakımından da özgündür. Bu noktada, doğanın hak öznesi olup olmayacağı, hak öznesi olması halinde ise bunun aslında bir oksimoron mu olduğu üzerinden yürütülen ekolojik anayasaya dair değerli tartışmaların (2) farkında olarak, Latin Amerika’da kaydedilen anayasal gelişmelerin de dikkate alınması ve bu ülkelerdeki anayasal pratiklere bakılması anayasa tartışmaları bakımından büyük önem taşıyacaktır.

Amerikan ve Fransız Devrimi’nden, İkinci Dünya Savaşı’ndan ve Soğuk Savaş’ın çözülüşünden sonra ortaya çıkan siyasi hareketlenmelerin anayasa yapım süreçlerine olan etkisinin günümüzdeki tezahürü, “dördüncü anayasacılık dalgası” veya “Andçı anayasacılık” olarak adlandırılan anayasa dalgasında görülmektedir. Bu yeni dalga, Bolivya’da yaşanan kimlik ve emek mücadeleleri ve 2000’li yıllara gelindiğinde ivme kazanan ekoloji mücadeleleri (3) neticesinde ortaya çıkmıştır. Latin Amerika’daki yerli mücadeleler, devleti bütünüyle dönüştürerek Bolivya (4)
ve Ekvador Anayasalarını yaratmıştır. Bu Anayasalar, “vivir bien” (iyi yaşam) hakkını güvence altına almış ve doğaya özerk bir konum kazandırmıştır.

morales ve yeni anayasaBolivya Anayasası’ndaki bazı maddeleri incelediğimizde (5); 9. maddede, devletin amacının çevreyi, şimdiki ve gelecek kuşakların refahı için korumak olduğundan ya da 34. maddede, yerli toplulukların uygun ve ekosistemi muhafaza eden bir çevrede yaşama hakkından veya doğal varlıkların özelleştirmeye konu edilemeyeceğinden bahsedilir. Keza, Anayasa ile ekosisteme ilişkin konularda özel olarak yetkilendirilmiş “Tarım ve Çevre Mahkemesi” olarak bir yüksek mahkeme de kurulmuştur.

Ekvador Anayasası’nda (6) ise aynı şekilde “buen vivir” (iyi yaşam) haklarına yer verilmekle birlikte, halkın sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşam hakkı güvence altına alınmış ve ekolojinin korunması bir kamu yararı olarak tanımlanmıştır. Anayasa’nın ayrı bir bölümünde ise doğanın hakları sıralanmıştır. Böylece doğanın hak öznesi olmasına ilişkin tartışma, Ekvador Anayasası ile pratiklik kazanmıştır. Ekvador Anayasası’nın bu konudaki ilk yansıması Vilcabamba Nehri hakkında verilen kararda (7) görülmektedir. Bu kararın önemi, ilk olmasının yanı sıra emsal nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır.

Dava konusu olayda, 2007 yılında Ekvador’a gelen Richard Frederick Wheeler ve Eleanor Geer Huddle isimli iki yabancı, Vilcabamba Nehri kenarında yer alan mülklerinde yaşamaktadırlar. Aynı zamanda bu kişiler mülklerinde, işbirliği içinde doğayla barışık bir yaşamın mümkün olduğunu kanıtlamak için “Cennet Bahçesi” (the Garden of Paradise (8) isimli bir proje yürütmektedirler. Olay, Vilcabamba Nehri kenarında yaşayan bu kişiler ile Loja Bölgesel Yönetimi arasında söz konusu olan bir uyuşmazlığa dayanmaktadır. Loja Bölgesel Yönetimi’nin bu
nehrin yanında yer alan otobanı genişletme amacıyla girişimlerde bulunması üzerine 2009 yılında malikler yerel mahkemeye başvurmuşlardır. Yol genişletme çalışmaları esnasında ağır iş makineleri ve dinamitler kullanılmıştır. Bu sebeple yol kenarındaki kayaların ve molozların nehre kaydığını, ve bu durumdan nehrin akışının etkilendiği
gerekçeleriyle doğanın tahrip edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca idarenin faaliyetleriyle yağmur sezonunun birleşmesi neticesinde meydana gelen ciddi su taşkınlarının mülklerine zarar verdiğini ileri sürerek bu zararların tespitini talep etmişlerdir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERATüm bu iddialar, başvurucular tarafından görüntü ve video kayıtlarıyla delillendirilmiş olmasına rağmen, yerel mahkeme, yol genişletme çalışmalarının başvurucuların mülklerine zarar vermediği yönündeki bilirkişi raporuna dayanarak talebi reddetmiştir. Başvuruda bulunan tarafın avukatı, hiçbir tecrübesi bulunmamasına rağmen doğa için harekete geçmek bakımından bu davanın önemli bir fırsat ve içtihat oluşturulması için de önemli bir başlangıç olacağı yönündeki görüşleriyle başvurucuları Anayasal güvencelere sahip Vilcabamba Nehri için bir dava açmaya yönlendirmiştir. Başvurucular, Ekvador Anayasası’nın başlangıç kısmında yer alan “bireylerin doğayla bir arada yaşayacaklarına” yönelik ifadelere, “buen vivir” hakkına (m. 175/3), doğaya bütüncül olarak yaşam döngüsü içinde saygı duyulması ve yanı zamanda iyileştirilmesine yönelik 10, 71-73. maddelerine ve suyu doğanın kritik unsuru olarak tanıyan 318. maddesine atıfta bulunarak Vilcabamba Nehri’nin haklarının korunmasını talep etmişlerdir.

15 Aralık 2010 tarihinde ilk derece mahkemesi davayı ehliyet yoksunluğu nedeniyle reddetmiştir. Bu durum, doğanın haklarının ciddi anayasal düzenlemelerle güvence altına alınmış olsa da bunların pratik yansımalarının görülmediğinin ve işlevsizliğinin kanıtı olmuştur. Ancak başvurucular, Anayasa’ya dayanarak aynı taleplerle ilk derece mahkemesinin kararını temyiz etmişlerdir. Temyiz mahkemesi, doğanın haklarını tanıyarak bu konuda öncü bir karar (9) vermiştir. Karardaki önemli tespitlerden bazıları şu şekildedir: Mahkeme, anayasal hükümlerin işlevsellik kazandırılması için ekolojik tahribatın giderilmesi gerektiğini ve bu giderimin de doğanın yok sayılamayacak öneminin farkında olarak gerçekleştirilebileceğine karar vermiştir. Ayrıca Mahkeme, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının yani “buen vivir” hakkının diğer haklardan daha öncelikli olduğunu da belirtmiştir. İdare tarafından ileri sürülen yol ihtiyacı iddiası da bu noktada anlamsız kalmıştır. Mahkeme, uyuşmazlık konusunun Vilcabamba-Quinara yolunun genişletilmesi olmadığını, doğanın haklarının korunmasına ilişkin bir uyuşmazlığın söz konusu olduğunu kararında belirtmiştir. Kararındaki bir diğer öncü hüküm ise, doğanın sadece kesin tahribatlara karşı değil, tahribat ihtimaline karşı da korunması gerektiğine yöneliktir. Bu noktada, “(…) herhangi bir tahribata neden olmayacağı ileri sürülen bir proje, eğer belli bir tehlike yaratma ihtimalini bile bünyesinde taşıyorsa, yargıçlar tehlikeyi önlemek adına yapılması gerekenleri ortaya koymalı ve doğanın hukuki vasisi olmalıdırlar.(10)” Mahkeme, başvurucu bireyler ile yönetim arasındaki güç dengesizliğini göz önünde bulundurarak ispat yükünü doğa lehine çevirmiş ve Loja Bölgesel Yönetimi’ni yol genişletme çalışmalarının doğaya zarar vermediğini ispatlamakla yükümlü kılmıştır. Son olarak, doğaya verilen zararların aynı zamanda gelecek nesillere de yönelmiş zararlar olması nedeniyle bu durumun ciddiyetini ortaya koymuştur. İdarenin faaliyetlerini derhal sona erdirmesi ve zararları gidermesi yönünde kurulan hükümlerin yanında, gerekli ruhsat ve lisanslar olmadan yol çalışmasına başlanması ve bunun ekolojik tahribatlara yol açması nedeniyle idarenin yerel bir gazetede kamusal özür metni yayımlanmasına ilişkin, kamuoyunun bilgilenme ve gerçeği öğrenme hakkı bakımından da önem taşıdığı ileri sürülen bir hüküm kurulmuştur.

Doğanın yok edilişini hızlandıran uygulamaların yaygınlık kazandığı günümüzde, doğada yarattığımız geri dönülemez sonun bilincinde olmak bakımından Ekvador Anayasası’nın imkan tanıdığı Vilcabamba Nehri hakkında verilen karar, ilkesel bir karar olarak tarihe geçmiştir. Bu karar sadece Ekvador için değil, aynı zamanda dünyanın herhangi bir yerindeki ülke için de önemlidir. Modernitenin başlangıcından beri bireylerin çeşitli hak ve özgürlüklere sahip olduğu, bu hak ve özgürlüklerin devletlerin kurucu metni olduğu kabul edilen anayasalar tarafından güvence altına alındığı yaygın bir söylem olarak karşımıza çıkmıştır. Ne var ki, insanlar belli politika ve çıkarları için kendi türünü ve doğayı yok etmekten çekinmemektedirler. Bugünlerde süregelen anayasa tartışmaları, yabancılaştığımız
doğanın keşfiyle farkındalıkların yaratıldığı, insanın doğa karşısında yarattığı hiyerarşinin ortadan kaldırıldığı, doğadaki tüm varlıkların kendilerini gerçekleştirebildiği bir düzeni getirmeye yönelik görüşlerin de ciddi şekilde
dillendirildiği ve tartışıldığı bir düzeye gelmelidir. Bu, doğanın bütüncül olarak varlığının muhafaza edilmesinden öte, doğanın bir parçası olduğu bilincine varan insanların da dayatılan tüm kimlik ve hakikatlerden sıyrılarak kendini yeniden var etmesi anlamına gelecektir. Bu da gündelik yaşamdan politikaya kadar tüm sistemin
dönüştürülmesi ya da alt üst edilmesi anlamına gelecektir. Bu noktada, anayasal düzende doğanın haklarını tanımak ve buna göre kararlar vermek kendi içinde doğayı yeniden kendi sistemimize uygun bir şekilde biçimlendirerek sınırlamak anlamına gelme ihtimalini taşısa da yeni anayasa tartışmalarının sürdürüldüğü şu günlerde, anayasal düzeyde doğanın haklarını tanımak ve bu hakların niteliklerine uygun özel bir ekolojik yargılama usulü talebinde bulunmak önemli bir başlangıç ve gelişme olacaktır.

Rana Göksu

Stajyer Avukat, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans Programı Öğrencisi

Notlar

(1) Tolga Şirin, Çevre – İnsan – Devlet, Tekin Yayınevi, 1. Basım, Nisan 2015, İstanbul, s. 37

(2) Tartışmalar için bknz. Editör: Mahmut Boynudelik, Ekolojik Anayasa, Yeni İnsan Yayınevi, İstanbul, 2011.

(3) Bolivya’daki su kaynaklarının Dünya Bankası talimatıyla tamamen özelleştirilmesi ve %300’lere varan su zamları ve yağmur suyunun biriktirilmesi dahil özel şirketler dışında elde edilecek herhangi bir yolla su temininin yasaklanması, ‘’Cochabamba’’ yani ‘’su savaşları’’ sürecini başlatmıştır. Bu süreçte polis şiddetine karşı işçi, köylü ve yerli örgütler ile onlara katılan kentli entelektüeller büyük mitingler gerçekleştirerek şehir trafiğini 4 gün boyunca kapatmışlardır. Bu sürecin sonunda milyonlarca kişinin katılımıyla Cochabamba yürüyüşü gerçekleştirilmiştir. (bknz. Oscar Olivera ve Tom Lewis, Cochabamba: Water War in Bolivia, Cambridge: South End Press, 2004.)

(4) Ayrıntılı bilgi için bknz. Editörler: Mahmut Fevzi Özlüer, Ilgın Özkaya Özlüer, Tolga Şirin, Nazım Sinan Odabaşı, Bolivya Anayasası: Hukuk-Demokrasi-Özerklik, Phoenix Yayınevi, Kasım 2012, Ankara.

(5) Tolga Şirin, Gelecek Kuşaklardan Doğanın Haklarına: Bolivya ve Ekvador Anayasaları (Anayasalar), Türkiye Barolar Birliği II: Çevre ve Kent Hukuku Kurultayı, 07-08.06.2014, s. 58.

(6) Şirin, Anayasalar, s. 59.

(7) Tolga Şirin, Anayasalar, s. 64-67. ve Sofia Suarez, Defending Nature: Challenges and Obstacles in Defending the Rights of Nature Case Study of the Vilcabamba River, CEDA/Friedrich Ebert Stiftung, 2013.

(8) The Garden of Paradise, www.gardenofparadise.net.

(9) Dava No. 11121-2011-0010, 30 Mart 2011.

(10) Şirin, Anayasalar, s. 66.